Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 3.çeyrek 2017 – Galatyalılar’daki Müjde

PDF İndir - Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 3.çeyrek 2017 – Galatyalılar’daki Müjde

 

© 2017 Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı®. Her hakkı saklıdır. Yetişkinler İçin Sebt Okulu Çalışma Kitapçığı (Standart Versiyon)’un hiçbir bölümü, Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı®’nın yazılı izni olmadan hiçbir kişi ya da kurum tarafından düzenlenemez, değiştirilemez, uyarlanamaz, tercüme edilemez, çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı®’nın bölüm ofisleri, belirli ilkelere göre, Yetişkinler İçin Sebt Okulu Çalışma Kitapçığı’nın tercüme ettirilmesine yetkilidirler. Bu tercümelerin telif ve yayın hakları Genel Konferans’ta kalacaktır. “Yedinci Gün Adventist,” “Adventist” ifadeleri ve alevli logo Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı®’nın tescilli markalarıdır ve Genel Konferans’ın izni olmadan kullanılamazlar.


Bu kitapçık Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı® Yetişkinler İçin Sebt Okulu Çalışma Kitapçığı Ofisi tarafından hazırlanmıştır. Bu kitapçığın hazırlanması, Genel Konferans Yönetim Komisyonu (ADCOM)’un bir alt komisyonu olan Sebt Okulu Yayın Kurulu’nun yönetimi altında olmuştur. Yayınlanan bu kitapçık dünya çapında bir değerlendirme kurulunun katkılarını ve Sebt Okulu Yayın Kurulu’nun onayını yansıtmakta olup, sadece veya mutlaka yazarın (veya yazarların) görüşleriyle sınırlı değildir.


İstek Adresi Web: www.menapa.com | E–mail: info@menapa.com


1 Pavlus: Diğer Uluslardan Olanların Elçisi — Haziran 24–30 4


2 Pavlus’un Yetkisi ve Müjde — Temmuz 1–7 11


3 Müjde’nin Bütünlüğü — Temmuz 8–14 18


4 Sadece İmanla Aklanma — Temmuz 15–21 25


5 Eski Ahit İmanı — Temmuz 22–28 32


6 Vaadin Önceliği — Temmuz 29–Ağustos 4 39


7 İmana Giden Yol — Ağustos 5–11 46


8 Kölelikten Mirasçılığa — Ağustos 12–18 53


9 Pavlus’un İçten Yalvarışı — Ağustos 19–25 60


10 İki Antlaşma — Ağustos 26–Eylül 1 67


11 Mesih’te Özgürlük — Eylül 2–8 74


12 Ruh’ta Yaşamak — Eylül 9–15 81


13 Müjde ve İnanlı Topluluğu — Eylül 16–22 88


14 Çarmıh’ta Övünmek — Eylül 23–29 95


Editör Ofisi 12501 Old Columbia Pike, Silver Spring, MD 20904


Web sayfamızı ziyaret edin: http://www.menapa.com


Yazar


Carl P. Cosaert


Editör (English)


Clifford R. Goldstein


Kapak ve Sayfa Tasarımı


Lars Justinen


Sayfa Tasarım


Marisa Ferreira


Çeviri


AngelOS


Redaksiyon


AngelOS


İçindekiler


Pavlus’un Galatyalılara mektubu ruhsal bir “dinamit” ile kıyaslanmıştır ve doğrudur. Romalılar hariç, Kutsal Kitap’taki hiçbir kitap bu kadar çok ruhsal diriliş ve reform kıvılcımı yaratmamıştır. Galatyalılar’ın sayfalarından (Romalılar ile birlikte) Protestanlığın doğduğu söylenir. Martin Luther Galatyalılar’ı okurken ilk kez imanla doğruluğun görkemli müjdesini hissetmişti. “Galatyalılar mektubu benim mektubum” demişti. “Ben onunla evlendim.”


Bunun yanısıra Luther’in müjde merkezli yazıları, 24 Mayıs 1738’de Londra’nın Aldersgate caddesinde oturan, sadece Britanya adalarında değil aynı zamanda tüm İngilizce konuşan dünyayı da etkileyen ruhsal bir dirilişe öncülük eden John Wesley’in yaşamını değiştirmişti.


Yedinci−Gün Adventistleri de Galatyalılar’a minnettardır. Galatyalılar’ı araştırmak suretiyle E. J. Waggoner ve A. T. Jones, Yedinci−Gün Adventistleri İnanlı Topluluğunun 1880’li ve 90’lı yıllarda imanla aklanma gerçeğini yeniden keşfetmesine yardımcı oldular.


Galatyalılar’ı ruhsal canlanmanın belkemiği yapan şey nedir? Neden bu kadar çok kişinin yüreğine dokunabiliyor? Bir anlamda Kutsal Kitap’taki diğer kitaplardan farklı olarak Galatyalılar, Hıristiyan ruhlara hitap eden can alıcı konulara değinmektedir. Pavlus özgürlük, yasanın kurtuluştaki rolü, Mesih’teki durumumuz, Ruh’la yönetilen yaşamın doğasına olduğu kadar çok eski bir soruya da yanıt verir, günahkâr insanlar kutsal ve adil Tanrı önünde nasıl aklanırlar?


Tabii ki Romalılar gibi diğer kitaplar da aynı sorulardan bazılarına yanıtlar vermektedir, fakat Galatyalılar farklıdır. Sadece özlü olduğundan değil, fakat zengin konuları bugün bile Allah’ın Ruh’una açık olanların kalbine dokunan, güçlü bir kişilikle ve tutkulu, pastoral bir tonda yazılmıştır.


Pavlus’un mektubu bizlere kişisel olarak hitap etse de, Kutsal Ruh’un yönetimi altındaki söylevinin orijinal tarihî durumunu fark ettiğimiz takdirde, anlayışımız da pekiştirilecektir.


Birçok araştırmacı Galatyalılar’ın, belki de İ.Ö 49 yıllarındaki meşhur Yeruşalim konseyinden sonra (Elç 15) yazılmış, Pavlus’un ilk mektubu olduğuna inanır. Kitap, bilinen en eski Hıristiyan dökümanı olabilir. Elçilerin İşleri ve Galatyalılar’ın da açıkça ortaya koyduğu gibi, ilk inanlı topluluğu kendisini kurtuluşun doğası üzerine, bilhassa diğer uluslardan olanlar açısından, kızgın bir savaşın içerisinde bulmuştu. Judaizer (Yahudi adetlerine göre yaşayan Mesih inanlısı) olarak bilinen bir grup Yahudi inanlısına göre sadece İsa’ya iman diğer uluslardan olanlar için yeterince iyi değildi. Diğer uluslardan olanlar da sünnet olmalı ve Musa’nın törelerini izlemeliydiler (Elç 15:1). O halde Pavlus Galatya’da diğer uluslardan oluşan bir inanlı topluluğu kurduğunda, bu Judaizer’lerden bazılarının oraya kadar gidip “bazı hususları açıkça ortaya koymaları” sürpriz olmamalıdır.


Bu sorunlar Pavlus’a ulaştığında hararetle tepki göstermişti. İman ve ibadetle kurtuluş hakkında sahte müjdenin Mesih’in hizmetini baltalama tehdidini fark eden Pavlus, Galatyalılar’a müjdeyi ateşli bir şekilde savunan bir yazı yazmıştı. En sert sözlerle, bu sahte öğretinin gerçekte ne olduğunu tanıtmış, bunun açıkça legalizmden (kuralcılık) başka bir şey olmadığını bildirmişti.


Bu çeyrek yılın Kutsal Kitap araştırma kitapçığı bizleri Galatyalılar’a İsa’da kalmalarını rica eden elçi Pavlus ile bir geziye davet ediyor. Aynı zamanda bizlere kendi anlayışımıza göre müjdeyi yansıtma fırsatı veriyor. Samimî umudum, bu çeyrek yıl alacağımız kursla birlikte, Allah’ın Mesih’te ne yaptığını keşfederken Allah’ın Ruh’u kalplerimizde ruhsal bir canlanma kıvılcımı ateşler.


Dr. Carl Cosaert, Yeni Ahit ve ilk çağ Hıristiyanlığı asistan profesörüdür. College Place, Washington’daki Walla Walla Üniversitesinde öğretim vermektedir.


Galatyalılar'daki Müjde


*Haziran 24–30


Pavlus: Diğer Uluslardan Olanların Elçisi




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Elç 6:9–15, 9:1–9, 1Sa 16:7, Mat 7:1, Elç 11:19–21, 15:1–5.


HATIRLAMA METNİ: “Bunları dinledikten sonra yatıştılar. Tanrı’yı yücelterek şöyle dediler: ‘Demek ki Tanrı, tövbe etme ve yaşama kavuşma fırsatını öteki uluslara da vermiştir.’ ” (Elç 11:18).


Tarsuslu Saul’un (imana geldikten sonra elçi Pavlus olarak da bilinir) neden böyle davrandığını anlamak zor değildir. Tüm yaşamı boyunca kendisine yasanın ve çok yakında gelecek İsrail’in siyasi kurtuluşunun önemi öğretilen dindar bir Yahudi olmasına rağmen, pek yakında gelecek ve adî bir suçlu gibi aşağılık bir şekilde idam edilecek olan Mesih fikri, onun hoşgörü sınırını çok aşıyordu.


O halde onun İsa’nın takipçilerinin Tevrat’a sadakatsiz davrandıklarına ve bu nedenle de Allah’ın İsrail için planını engellediklerine inandığına şaşırmamak gerekir. Onların çarmıha gerilmiş İsa’nın Mesih olduğu ve O’nun ölümden dirilmiş olduğu iddialarının döneklik derecesinde olduğuna inanıyordu. Bu tür saçmalıklara inanan veya bu görüşlerini terk etmeyi reddeden kişiler için hiçbir tolerans gösterilmemeliydi. Saul, İsrail’i bu tür inançlardan kurtarmak için Allah’ın ajanı olmayı kafasına koymuştu. Bu nedenle o, ilk olarak Kutsal Yazı’nın sayfalarında, İsa’nın Mesih olduğuna inanan Yahudiler’e zalimce eziyet eden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.


Ancak Allah’ın Saul için başka planları vardı, onun kendisinden hiçbir zaman ummadığı planlar: bu Yahudi yalnızca İsa’nın Mesih olduğunu vaaz etmekle kalmayacak, aynı zamanda diğer uluslardan olanlarla aynı safta yer alacaktı!


*1 Temmuz Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

Haziran 25


Hıristiyanlar’ın İşkencecisi


Tarsuslu Saul ilk kez İstefanos’un taşlanması olayında (Elç 7:58) ve daha sonra da Yeruşalim’de patlak veren geniş çaplı zulümle ilişkili olarak öne çıkmaktadır (Elç 8:1–5). Petrus, İstefanos, Filipus ve Pavlus, Elçilerin İşleri kitabında çok önemli bir rol oynamaktadırlar, zira onlar Yahudi dünyasının ötesinde Hıristiyan inancının yayılmasına öncülük eden olaylarda yer almışlardır. İstefanos özellikle önem arz etmektedir, zira onun duası ve şehitliği Tarsuslu Saul üzerinde çok derin bir etki bırakmış olmalıdır.


İstefanos aslında Grekçe konuşan bir Yahudi ve ilk yedi diyakozdan biriydi (Elç 6:3–6). Elçilerin İşleri’ne göre Yeruşalim’de yaşamaya gelen bir grup yabancı Yahudi (9. ayet) İstefanos ile onun İsa hakkındaki vaazının içeriği konusunda ihtilafa düşmüştü. Tarsuslu Saul’un da bu müzakerelerin içinde yer almış olması kuvvetle mümkündür ve hatta akla yatkındır.


Elç 6:9–15’i okuyun. İstefanos’a karşı hangi suçlamalar yapılıyor? Bu suçlamalar sana neyi hatırlatıyor? (Ayrıca bkz. Mat 26:59–61.)


İstefanos’un vaazına yönelik aşırı düşmanlık iki farklı şeyden dolayı ortaya çıkmış olabilir. Diğer yandan İstefanos, birinci önceliği Yahudiliğin odak noktası olan ve dinî ve ulusal kimliğin en değerli sembollerinden olan Yahudi yasasına ve tapınağa vermemekle muhaliflerin öfkesini üzerine çekmişti. Fakat İstefanos bu aziz tutulan ikonları hafifsemekten çok daha fazlasını yapmıştı; o güçlü bir şekilde çarmıha gerilen ve dirilen İsa’nın Yahudi inancının gerçek merkezi olduğunu ilan etmişti.


O halde onun, ilk Mesih inanlılarına karşı gayretlerine bakılacak olursa, muhtemelen Ferisilerin devrimci bir coşkuyla dolu olan katı militan kanadında yer aldığına işaret eden Ferisi Saul’u (Flp 3:3–6), kızdırmış olmasına şaşırmamak gerekir. Saul Allah’ın krallığına dair büyük peygamberlik vaatlerinin henüz gerçekleşmediğini görmüş (Daniel 2, Zek 8:23, Yşa 40–55), ve belki de görevinin Allah’ın, İsa’nın Mesih olduğu düşüncesi de dahil olmak üzere İsrail’i dinî yozlaşmadan arındırmakla gerçekleşecek olan bu günü getirmesine yardımcı olacağına inanmıştı.


Kendisinin doğru olduğuna inanan Saul, yanlış yolda olduğunu düşündüğü insanları öldürmeye kararlıydı. İnandığımız şeyler konusunda azimli ve hırslı olmamız gerekirken, bazen yanlış yolda olduğumuzu fark ederek azmimizi yatıştırmayı nasıl öğrenebiliriz?


PAZAR


Haziran 26


Saul’un Dönüşümü


“Saul, ‘Ey Efendim, sen kimsin?’ dedi. ‘Ben senin zulmettiğin İsa’yım’ diye yanıt geldi” (Elç 9:5).


Saul’un ilk inanlı topluluğu üzerindeki zulmü bilinçsizce başlamış olmasına rağmen (sadece zulüm gören İstefanos’un kaftanını tutuyordu), çok kısa bir zamanda şiddetlenmiştir (Bkz. Elç 8:1–3; 9:1, 2, 13, 14, 21; 22:3–5). Luka’nın birkaç sözcüğü Saul’u vahşi, gaddar bir canavar veya rakibini mahvederek ganimetini ele geçiren bir asker olarak betimlemektedir. Örneğin Elç 8:3’te “kırıp geçirmek” olarak çevrilen sözcük, Eski Ahit’in Grek çevirisinde (Mez 80:13) bir yaban domuzunun kontrolsüz ve yıkıcı davranışını tarif etmektedir. Saul’un Mesih inanlılarına karşı mücadelesi kesinlikle isteksizce yapılan bir iş değildi; bu Hıristiyan inancını imha etmeye yönelik kasıtlı ve sürekli bir plandı.


Saul’un dönüşümüne dair şu üç öyküye göz atın (Elç 9:1–18, 22:6–21, ve 26:12–19). Allah’ın lütfunun bu yaşantıdaki rolü neydi? Diğer bir deyişle Saul Allah’ın ona karşı gösterdiği iyiliğin ne kadarını hak etmişti?


İnsanî bakış açısından Saul’un dönüşümü olanaksız görünmüş olmalıydı (bu yüzden ilk kez bunu duyanlar şüpheye kapılmışlardı).


Saul’un hak ettiği tek şey cezalandırılmaktı, fakat Allah aksine bu coşkulu Yahudi’ye lütfunu uzatmıştı. Ancak Saul’un dönüşümünün ne bir anda gerçekleştiğini ne de zorlamayla olduğunu bilmemiz çok önemlidir.


Saul bir ateist değildi. Allah’a olan inancı ölümcül hatalarla dolu olmasına rağmen, dindar bir adamdı. Pavlus için İsa’nın söylediği “Üvendireye karşı tepmekle kendine zarar veriyorsun” (Elç 26:14), ifadesi, Ruh’un Saul’u ikna ettiğini göstermektedir. Eskiden kullanılan “üvendire”, saban takılmayı reddeden öküzleri dürtmek için kullanılan ucu sivri bir sopayı tarif etmektedir. Saul bir zaman için Allah’ın dürtmesine karşı geldi, fakat sonunda Şam yolunda mucizevî bir olayla dirilmiş İsa ile karşılaşan Saul, artık savaşmama yolunu seçti.


Kendi dönüşüm tecrübeni düşün. Belki Pavlus’unki kadar dramatik olmasa da, ne gibi benzer bir şekilde Allah’ın lütfuna sahip olmuştun? Bizlere Mesih ile verilen şeyi hiç unutmamak neden çok önemlidir?


PAZARTESI


Haziran 27


Şam’daki Saul


Saul İsa ile karşılaşması esnasında kör oldu ve ona Yahuda isminde bir adamın evine gitmesi ve orada Hananya isminde başka bir adamı beklemesi talimatı verildi. Hiç şüphesiz, Saul’un fiziksel körlüğü, onu İsa’nın takipçilerine zulüm yapmaya yönlendiren daha büyük bir ruhsal körlüğün hatırlatıcısıydı.


İsa’nın Şam yolunda ona görünmesi her şeyi değiştirmişti. Saul çok haklı olduğunu düşünmesine rağmen, korkunç bir hata yapmaktaydı. Allah’a hizmet edeceği yerde O’na karşı çalışıyordu. Saul Yeruşalim’den gururlu ve ateşli bir şekilde ayrılan bir Ferisi’den çok farklı bir adam olarak Şam’a girdi. Yemek ve içmek yerine, Saul bütün bu olaylardan dolayı ilk üç gününü Şam’da oruç tutup dua ederek geçirdi.


Elç 9:10–14’ü okuyun. Hananya’nın aklından neler geçmiş olabileceğini hayal et: o artık zulüm yapan bir Saul değil, İsa’ya inanıp Müjde’yi diğer uluslara götürecek, Allah’ın seçtiği bir elçi olan Pavlus’tu (Bkz. Elç 26:16–18).


Hananya’nın biraz şaşırmış olmasını anlayabiliriz. Yeruşalim’deki inanlı topluluğu Pavlus’u imana gelişinden üç yıl sonra bile kabul etmekte çekingen davranırken (Elç 9:26–30), Şam’daki imanlıların olaydan sadece birkaç gün sonra kalplerinin ne gibi sorularla ve endişelerle dolu olduğunu hayal edebiliriz!


Ayrıca Hananya’ya Rab tarafından Tarsuslu Saul hakkında sürpriz ve beklenmedik haberlerin iletildiği bir görüm verilmiş olduğuna da dikkat edin; bu görümden daha azı, Saul’un doğru yola geldiği, Yahudi inanlıların azılı düşmanının artık onlardan biri olduğu konusunda onu ikna edemezdi.


Saul, Yeruşalim’i başkâhinin otoritesi ve görevlendirmesiyle Hıristiyan inancını ortadan kaldırmak için terk etmişti (Elç 26:12); Ancak Allah Saul’u çok daha büyük bir yetki üzerine kurulu, çok farklı bir şekilde görevlendirdi. Saul Müjde’yi diğer tüm uluslara götürmeliydi, ki bu Saul’un bizzat dönüşümüne kıyasla, hem Hananya hem de diğer Yahudi liderlerini şok eden bir gelişme olmalıydı.


Saul’un Hıristiyan inancının yayılışını engellemeye çalıştığının aksine, şimdi Allah onu bu dini yaymada, Yahudi liderlerinin hayallerinin bile çok ötesinde kullanacaktı.


1.Samuel 16:7, Matta 7:1, ve 1.Korintliler 4:5’i okuyun. Diğer insanların ruhsal tecrübelerini nasıl görmemiz konusunda neden çok dikkatli olmamız gerektiği açısından, bu ayetlerin verdiği mesaj nedir? Yargılarında başkaları hakkında ne gibi hatalar yaptın ve bu hatalardan neler öğrendin?


SALI


Haziran 28


Diğer Uluslardan Olanlara Verilen Müjde


İlk yabancı inanlı topluluğu nerede kurulmuştu? İmanlıların oraya gitmelerine hangi olaylar sebep olmuştu? (Elç 11:19–21, 26). Bu sana Eski Ahit zamanlarından neyi hatırlatıyor? (Bkz. Daniel 2.)


İstefanos’un katledilmesinden sonra Yeruşalim’de patlak veren zulüm, birçok Yahudi inanlının yaklaşık beşyüz kilometre kuzeydeki Antakya’ya kaçmalarına neden olmuştu. Suriye vilayetinin Roma’ya bağlı bir başşehri olduğundan, Antakya İskenderiye’den sonra ikinci büyük öneme sahipti. Nüfusunun beşyüz bin olduğu tahmin ediliyordu, oldukça kozmopolitti ve sadece diğer uluslardan oluşan inanlı topluluğu için ideal bir bölge olmakla kalmayıp, aynı zamanda ilk inanlı topluluğunun dünya çapında vereceği hizmet için de iyi bir başlangıç noktası olacaktı.


Barnaba’nın Antakya’yı ziyaret etmesine ve hemen ardından da Pavlus’u davet ederek burada kendisine katılmasına karar vermesine neden olan olay neydi? Burada inanlı topluluğu konusunda nasıl bir resim sergilenmektedir? (Elç 11:20–26).


Pavlus’un yaşamının kronolojisini yorumlamak çok güç, ancak imana geldikten sonraki Yeruşalim’i ziyareti ile (Elç 9:26–30) Barnaba’nın Antakya’da kendisine katılması için yaptığı davet arasında yaklaşık beş yıl geçmişti. Bu yıllar boyunca Pavlus ne yapmıştı acaba? Söylemek çok zor. Fakat Galatyalılar 1:21’deki yorumları temel alındığında, Suriye ve Kilikya bölgelerinde bile Müjde’yi vaaz etmiş olmalıydı. Bazıları belki de bu zaman zarfında ailesinin mirasından mahrum edildiğini (Flp 3:8) ve 2.Korintliler 11:23–28’de tarif edilen birtakım zorluklarla karşılaştığını öne sürmektedirler. Antakya’daki inanlı topluluğu Ruh’un önderliğinde gelişmekteydi. Elç 13:1’deki ifade, kentin kozmopolit yapısının, çok yakında topluluğun etnik ve kültürel yönden çeşitliliğe neden olduğuna işaret etmektedir. (Barnaba Kıbrıslı, Lukius Kireneli, Pavlus Kilikyalı, Şimon da muhtemelen Afrikalıydı ve diğer tüm uluslardan iman edenleri de göz önüne alın.) Ruh, şimdi daha uzak yerlere ulaşacak olan hizmet aktivitelerinde bir üs olarak Antakya’yı kullanarak Müjde’yi Suriye ve Yahuda ötesindeki daha başka uluslara da ulaştırmaya çalışıyordu.


Yeniden Elç 11:19–26’yı okuyun. Günümüz inanlı topluluklarının orada mevcut olan durumdan kendilerine bir fayda çıkarmaları açısından, çok kültürlü ve etnik çeşitliliğe sahip olan Antakya’daki inanlı topluluğundan ne öğrenebiliriz?


ÇARŞAMBA


Haziran 29


İnanlı Topluluğu İçindeki Çekişme


Tabii ki insanlar mükemmel değildir ve ilk inanlı topluluğu arasında da sıkıntıların baş göstermesi için uzun bir zaman geçmesine gerek kalmamıştı.


Başlangıçta ilk inanlı topluluğuna diğer uluslardan katılımlar herkesin hoşuna gitmiyordu. Anlaşmazlık, Yahudi olmayanlara verilen hizmetin konsepti konusunda değil, bilakis hangi koşullarda yabancıların katılmasına izin vermek gerektiği konusundaydı. Bazıları Hıristiyan olmanın ayırt edici işareti olarak sadece İsa’ya iman etmenin yeterli olmayacağını düşünüyordu; tartıştıkları iman sünnet ve Musa’nın yasasına itaatle tamamlanmalıydı. Onların iddia ettiği şekliyle gerçek Hıristiyan olmak için diğer uluslardan olanlar sünnet olmalıydılar. (Elç 10:1–11:18’de, Yahudiler ve diğer uluslardan olanlar arasındaki bölünmenin kapsamını, Petrus’un Kornelius ile olan tecrübesinde ve bunu takip eden reaksiyonda görebiliriz.)


Filipus’un Samiriyeliler arasındaki işini (Elç 8:14) ve Antakya’daki yabancılarla olan işleri (Elç 11:22) gözlemleyen Yeruşalim’deki elçiler, Hıristiyan topluluğuna Yahudi olmayanların dahil olması konusunda bazı endişelerini dile getirmiş olmalıydılar. Ancak Petrus’un sünnetsiz bir Romalı asker olan Kornelius’u vaftiz etmesine duyulan tepki, ilk inanlılar arasında diğer uluslardan olanların varlığı hakkındaki sorunu ortaya koyan uyuşmazlığın çok açık bir göstergesidir. Kornelius gibi bir yabancının dahil olması bazılarını rahatsız etmiş olmalıydı, fakat Pavlus’un sadece İsa’ya iman zemininde, inanlı topluluğun kapılarını geniş bir şekilde diğer uluslardan olanlara da açtığı maksatlı çabaları, bazıları tarafından Pavlus’un hizmetini baltalamaya yönelik kasıtlı teşebbüslerle karşılık gördü.


Yahudiyeli bazı inanlılar, Pavlus’un Antakya’daki Mesih inanlılarıyla olan hizmetine nasıl karşı çıkmaya çalışmışlardı? Elç 15:1–5.


Elç 15’deki Yeruşalim Konseyi sünnet meselesinde Pavlus’a nihaî olarak taraf olsa da, Pavlus’un hizmetine karşı muhalefet sürmekteydi. Yaklaşık yedi yıl sonra Pavlus’un Yeruşalim’i son ziyareti sırasında birçokları halâ Pavlus’un müjdesi konusunda şüpheciydi. Aslında Pavlus tapınağı ziyaretinde Asyalı Yahudiler şöyle feryat ettiklerinde neredeyse canından oluyordu, “ ‘Ey İsrailliler, yardım edin!’ diye bağırdılar. ‘Her yerde herkese, halkımıza, Kutsal Yasa’ya ve bu kutsal yere karşı öğretiler yayan adam budur” (Elç 21:28; ayrıca bkz. 21:20, 21).


Kendini Pavlus’un öğretilerine kuşkuyla bakan Yahudi inanlılarının yerine koy. Kuşkuları ve muhalefetleri neden bazı açılardan anlamlıdır? Önyargılı fikirlerimizin olduğu kadar, kültürel (hatta dinî) görüşlerimizin bizleri yanlış yola sevk etmesi konusunda buradan ne öğrenebiliriz? Ne kadar iyi niyetli olsak da aynı tür hataları yapmaktan kendimizi korumayı nasıl öğrenebiliriz?


PERŞEMBE


Haziran 30


EK ÇALIŞMA: Kişisel dönüşüm ve inanlı topluluğu arasındaki ilişki için Ellen G. White’ın, “Individual Independence,” S. 430–434, Testimonies for the Church, Cilt 3. kitaplarını okuyun. Pavlus’un önceki yaşamı ve onun dönüşümü hakkındaki yoruma yardımcı olacak bir kaynak için bkz. The SDA Bible Commentary, Cilt 6, S. 226–234.


“Pavlus, Yahudi dininin ateşli savunucusu ve İsa’nın takipçilerinin yorulmaz zalimi olarak biliniyordu. Cesaretli, bağımsız, azimli biri olarak yetenekleri ve eğitimi, onun her durumda hizmet edebilmesine olanak veriyordu. O alışılmadık bir açıklıkla sebepler öne sürebiliyor ve utandırıcı bir iğnelemeyle rakibe hiçbir kaçış yolu bırakmıyordu. Ve şimdi Yahudiler bu genç adamın alışılmadık vaatlerle, daha önceleri zulmettiği kişilerle bir olarak korkusuzca İsa’nın adına vaaz ettiğini görüyorlardı.


“Savaşta yenik düşen general ordusunu kaybeder, fakat ölümü düşmana ek bir cesaret vermez. Fakat ünlü bir adam karşı güçlere katıldığında, hizmetini kaybetse de, katıldığı kişiler çok büyük bir avantaj yakalar. Tarsuslu Saul, Şam yolunda Rab tarafından neredeyse kolayca öldürülebilir ve zulüm gücü kendisinden alınabilirdi. Fakat Rab Kendi takdiriyle Saul’un yaşamını esirgemekle kalmayıp, onu dönüştürmüş, böylece bir şampiyonu düşman tarafından Mesih’in tarafına transfer etmişti. Güzel bir konuşmacı ve keskin bir eleştirmen olan Pavlus, sarsılmaz amacı ve gözüpek cesaretiyle ilk inanlı topluluğunun ihtiyaç duyduğu çok önemli özelliklere sahipti”—Ellen G. White, The Acts of the Apostles, S. 124.


TARTIŞMA SORULARI:


Pavlus’un en acımasız rakiplerinin, İsa’ya inanan Yahudi kardeşleri olmasından nasıl bir ders alabiliriz?


Dinî prensipleri savunurken, aynı zamanda da Allah’a karşı savaşmadığın-dan nasıl emin olabilirsin?


ÖZET: Şam yolunda Saul’un dirilen İsa ile karşılaşması, hem onun yaşamı için, hem de ilk inanlı topluluğu tarihi açısından çok önemli bir andı. Allah bir zamanlar inanlı topluluğunun zalimi olan birini değiştirmiş ve onu seçilmiş bir elçisi olarak diğer uluslardan olanlara Müjde’yi götüren biri haline getirmişti. Ancak Pavlus’un sadece imanla diğer uluslardan olanlara katılımı inanlı topluluğu içerisinde bazıları tarafından zor anlaşılan bir kavramı kanıtlamıştı—peşin hükümlerin ve önyargıların nasıl vazifemize engel olduğuna dair çok güçlü bir örnek.


CUMA



*Temmuz 1–7


Pavlus’un Yetkisi ve Müjde




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: 2Pe 3:15, 16; Galatyalılar 1; Flp 1:1; Gal 5:12.


HATIRLAMA METNİ: “Şimdi ben insanların onayını mı, Tanrı’nın onayını mı arıyorum? Yoksa insanları mı hoşnut etmeye çalışıyorum? Eğer hâlâ insanları hoşnut etmek isteseydim, Mesih’in kulu olmazdım” (Galatyalılar 1:10).


Öğrenciler üniversitede kampüslerinde ırkına, cinsiyetine, sosyal statüsüne veya dinî inancına bakılmaksızın herkesin katılabileceği bir merkez kurmuşlardı. Diyelim ki yıllar sonra bu öğrenciler kampüse geri geldiğinde, başka öğrencilerin bu merkezi yeniden düzenlediğini görsünler. Herkesi bir araya getirecek, sosyalleşme adına tasarlanan büyük alanlar yerine, bu alan birçok küçük odalara bölünmüş ve ırk, cinsiyet vs. temel alınarak girişi kısıtlanmış olsun. Bu yeni tasarımdan sorumlu öğrenciler, yüzyıllar öncesinde tesis edilmiş olan uygulamalardan kaynaklanan bir yetkiyle bu değişiklikleri yaptıklarını öne sürebilirler.


İşte bu, Pavlus’un Galatyalılar’a yazdığı mektubunda karşılaştığı duruma benzemektedir. Onun, diğer uluslardan olanların sadece iman temelinde katılabilmelerine ilişkin planı, sahte öğretmenler tarafından diğer uluslardan olanların üye olmadan önce sünnet olmaları gerektiğinde ısrar edilerek zora sokulmuştu.


Pavlus, bu görüşün bizzat Müjde’nin özüne yapılan bir saldırı olduğunu görmüştü; bu yüzden bir yanıt vermeliydi. İşte bu yanıt, Galatyalılar’a yazdığı mektuptur.


*8 Temmuz Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

Temmuz 2


Mektup Yazarı Pavlus


2.Petrus 3:15, 16’yı okuyun. Bu ayetler bizlere ilk inanlı topluluğunun Pavlus’un yazısında nasıl göründüğü hakkında ne söylüyor? Bu bize telkinin nasıl çalıştığı konusunda ne öğretmektedir?


Pavlus Galatyalılar’a yazdığında, edebî bir sanat eseri üretmeye çalışmamıştı. Tam tersine Kutsal Ruh’un yönetimi altında kendisini ve Galatya’daki inanlıları kapsayan belirgin durumlara hitap etmişti.


Galatyalılar gibi mektuplar, Pavlus’un elçilik hizmetinde çok önemli bir rol oynamıştı. Diğer uluslardan olanlara gönderilen bir hizmetkâr olarak Pavlus, Akdeniz havzasına saçılmış olan sayısız inanlı topluluğu kurmuştu. Mümkün olduğunca bu inanlı toplulukları ziyaret etse de, bir yerde çok uzun süre kalamamıştı. Pavlus yokluğunu gidermek için onlara talimatlar veren mektuplar yazmıştı. Zamanla Pavlus’un mektuplarının kopyaları diğer inanlı topluluklarında da paylaşılmıştı (Kol 4:16). Pavlus’un mektuplarından bazıları kaybolmuş olsa da, Yeni Ahit’te en azından onüç kitap onun ismini taşımaktadır. Petrus’un yukarıdaki sözlerinin de gösterdiği gibi, bazı açılardan Pavlus’un yazıları Kutsal Yazı olarak görülmüştü. Sadece bu bile bize kilise tarihinin ilk yıllarında onun otoritesinden hizmet açısından ne kadar yararlanıldığını göstermektedir.


Bir zamanlar Hıristiyanlar Pavlus’un mektup formatının eşsiz olduğuna inanıyorlardı—Allah’ın vahyedilen Söz’ünü içeren, Ruh tarafından yaratılmış özel bir biçim. Bu görüş, Oxford’lu iki genç araştırmacı olan Bernard Grenfell ve Arthur Hunt’ın Mısır’da papirüsler (Papirüslere yazılı dökümanlar, Mesih’ten birkaç yüz yıl öncesinde ve sonrasında kullanılan popüler bir yazı materyaliydi) üzerine yazılmış yaklaşık beşyüzbin eski elyazması bulmasıyla değişti. Yeni Ahit’in en eski kopyalarından bazılarının da bulunmasına ek olarak faturalar, vergi beyannameleri, makbuzlar ve kişisel mektuplar keşfedildi.


Çoğu insan için sürpriz olan şey, Pavlus’un mektuplarında kullandığı temel format, onun zamanında tüm mektup yazarlarının ortak olarak kullandığı bir yazı türüne dönüştü. Mektubun biçimi, (1) göndericiyi ve alıcıyı ima eden bir açılış ve sonra selamlaşmayı; (2) şükür sözlerini; (3) mektubun ana kısmını ve nihayetinde (4) kapanış uyarısını içermekteydi.


Kısacası Pavlus zamanının temel biçimini izliyor, yaşıtlarına onların aşina oldukları bir araç ve stil aracılığıyla konuşuyordu.


Eğer Kutsal Kitap bugün yazılmış olsaydı, Rab şu an bizlere ulaşmak için ne tür bir vasıta, format ve stil kullanırdı?


PAZAR


Temmuz 3


Pavlus’un Çağrısı


Pavlus’un mektupları genelde eski mektupların temel biçimini taşıyor olsa da, Galatyalılar Pavlus’un diğer mektuplarında bulunmayan birçok eşsiz özelliği de içerirler. Anlaşıldığı takdirde bu farklar bizlere Pavlus’un hitap ettiği durumu daha iyi anlamamıza yardımcı olurlar.


Galatyalılar 1:1, 2’yi, Pavlus’un Efesliler 1:1, Filipililer 1:1, ve 2.Selanikliler 1:1’de yazdığı açılış selamlarıyla kıyaslayın. Pavlus’un Galatyalılar’a selamını diğerlerine benzer veya farklı kılan şeyler nelerdir?


Pavlus’un açılış selamı sadece diğerlerinden biraz daha uzun olmakla kalmayıp, aynı zamanda elçisel yetkisinin temelini de farklı bir tarzda tarif etmektedir. Sözcük anlamı olarak elçi, “gönderilen kişi” veya “kurye” demektir. Yeni Ahit’te en katı anlamıyla İsa’nın oniki takipçisi ve dirilmiş Mesih’in göründüğü ve O’nun tanıkları olma görevini verdiği diğerleri için kullanılmıştır (Gal 1:19, 1Ko 15:7). Pavlus, kendisinin bu seçilmiş gruba dahil olduğunu deklare etmektedir.


Pavlus’un elçiliğinin insandan kaynaklandığı yönündeki iddiaları güçlü bir şekilde inkâr etmesi gerçeği, Galatya’daki bazılarının onun elçisel yetkisini baltalamaya çalıştıklarının bir göstergesidir. Neden? Daha önce de gördüğümüz gibi, inanlı topluluğundan bazı kişiler, kurtuluşun yasanın işerini değil, sadece Mesih’e imanı temel aldığı yönündeki Pavlus’un mesajından hoşnut değillerdi. Onlar Pavlus’un Müjdesi’nin itaati baltaladığını düşünüyorlardı. Bu sorun yaratanlar çok zekiydi. Pavlus’un Müjde mesajının temelinin, onun elçilik yetkisiyle doğrudan bağlantılı olduğunu biliyorlardı (Yuhanna 3:34), ve bu yetkiye güçlü bir saldırı yapmaya karar vermişlerdi.


Ancak Pavlus’un elçiliğini direkt olarak inkâr etmemişler; sadece bunun gerçekten çok önemli olmadığını iddia etmişlerdi. Pavlus’un, İsa’nın orijinal takipçilerinden biri olmadığının olası olduğunu ima etmişler; böylece onun yetkisi Allah’tan değil insanlardan—belki de Antakya’da Pavlus ve Barnaba’yı görevlendirmiş olan inanlı topluluğu liderlerinden gelmekteydi (Elç 13:1–3). Veya belki de sadece ilk yerde Pavlus’u vaftiz eden Hananya’dan kaynaklanmaktaydı (Elç 9:10–18). Onların düşüncelerine göre Pavlus sadece Antakyalı veya Şamlı bir haberciydi—başka bir şey değil! Sonuç olarak onun mesajının Allah’ın Söz’ü değil, sadece kendi fikirleri olduğunu iddia etmişlerdi.


Pavlus bu iddiaların yarattığı tehlikeyi fark etmiş ve acilen kendisine Allah tarafından verilen elçiliğini savunmuştu.


Günümüzde kendi inanlı topluluğu sınırlarımız içerisinde hangi zekice yollarla Kutsal Yazı’nın otoritesi sarsılmaya çalışılıyor? Bu meydan okumayı nasıl fark edebiliriz? Daha da önemlisi, bunlar Kutsal Kitap’ın yetkisine ilişkin (belki) senin düşüncelerini nasıl etkiledi?


PAZARTESI


Temmuz 4


Pavlus’un Müjdesi


Kendi elçiliğine ek olarak, Pavlus Galatyalılar’a yaptığı açılış selamında başka neleri vurgulamaktadır? Gal 1:3–5’i, Ef 1:2, Flp 1:2, ve Kol 1:2 ile karş.


Pavlus’un mektuplarının eşsiz özelliklerinden biri de selamlamada lütuf ve esenlik sözcüklerini ilişkilendirme tarzıdır. Bu iki sözcüğün kombinasyonu, Grek ve Yahudi dünyasında en karakteristik selamlama şekillerinin bir modifiyesidir. Grek yazarlar “Selamlar” (chairein) diye yazarken, Pavlus Grekçe’de benzer bir ses yapısına sahip olan “Lütuf” (charis) sözcüğünü kullanmaktadır. Pavlus buraya tipik bir Yahudi selamı olan “Esenlik” sözcüğünü eklemiştir.


Bu iki sözcüğün kombinasyonu laf olsun diye yapılmamıştır. Tam tersine sözcükler aslında müjdenin mesajını tarif etmektedir. (Aslında Pavlus bu iki sözcüğü Yeni Ahit’te diğer yazarlardan daha fazla kullanmıştır.) Lütuf ve esenlik, Pavlus’tan değil, Baba Tanrı’dan ve Rab İsa Mesih’tendir.


Galatyalılar 1:1–6’da Pavlus müjdenin hangi yönlerini dahil etmektedir?


Pavlus’un açılış selamında müjdenin doğasını açıklamak için az bir yeri olsa da, müjdenin özünü sadece birkaç kısa ayetle ustaca tarif etmiştir. Müjdenin dayandığı merkezî gerçek nedir? Pavlus’a göre, rakiplerinin alkışladığı yasaya uygunluğumuz değildir. Tam tersine müjde, tamamen çarmıhta Mesih’in bizler için ölümüyle ve ölümden dirilişiyle gerçekleştirdiği şeye dayalıdır. Mesih’in ölümü ve dirilişi bizim kendimiz için hiçbir zaman yapamayacağımız bir şeydir. Bunlar günahın ve ölümün gücünü kırmış, O’nun takipçilerinin birçoğunu korku ve esarete bağımlı kılan kötünün kudretinden özgür kılmıştır.


Pavlus’un Allah’ın bizler için Mesih’te yarattığı harika lütuf ve esenlik haberlerinde yansıttığı gibi, 5. ayette gördüğümüz spontane şükür duasını etmiştir.


Pavlus’un Galatyalılar 1:1–5’de kullandığı sözleri göz önüne alarak, müjdeden ne anladığını yaz. Yazdıklarını Sebt Günü arkadaşlarınla paylaş.


SALI


Temmuz 5


Başka Müjde Yok


Pavlus’un mektuplarındaki açılış selamından sonra ne gelmektedir? Galatyalılar’ın diğerlerinden farkı nedir? Gal 1:6’yı, Rom 1:8, 1Ko 1:4, Flp 1:3 ve 1Se 1:2 ile karş.


Pavlus inanlı topluluklarına yazdığı mektuplarda her türlü yerel meseleleri ve sorunları dile getirse de, açılış selamını okuyucularının imanı için bir duayla veya Allah’a şükür sözleriyle devam ettirmeyi bir alışkanlık haline getirmiştir. Bunu, her türden tartışma yaratan davranışlarla mücadele eden Korintliler’e yazdığı mektuplarında bile yapmıştır (1Ko 1:4 ve 5:1 ile karş.). Galatya’daki durum o kadar bozuktur ki, Pavlus şükran duasını büsbütün atlamış ve konuya gelmiştir.


Galatya’da meydana gelenler konusunda, Pavlus endişesini ortaya koymak adına ne gibi sert sözler kullanmıştı? Gal 1:6–9, 5:12’yi okuyun.


Pavlus Galatyalılar’a karşı suçlamasında hiçbir sözünü esirgememişti. Onları Hıristiyanlığa ihanet etmekle suçlamıştır. Aslında 6. ayette gördüğümüz dönmek sözcüğü, çoğunlukla askerlikten kaçarak ülkelerine sadakatsizlik yapan askerler için kullanılmaktadır. Dinî anlamda Pavlus, Galatyalılar’ın Allah’a sırtını dönen dönekler olduğunu ifade etmişti.


Galatyalılar nasıl Allah’ı terk etmişlerdi? Başka müjdelere yönelerek. Pavlus birden fazla müjde olduğunu söylemiyor, ancak inanlı topluluğunda Mesih’e imanın yeterli olmadığını öğreten (Elç 15:1–5) bazı kişilerin sanki başkası varmış gibi davrandıklarını söylemektedir. Pavlus müjdenin bu şekilde çarpıtılmasından dolayı o kadar üzülmüştür ki, farklı bir müjdeyi vaaz edenin Allah’ın lanetine uğramasını arzu etmektedir! (Gal 1:8). Pavlus bu konuda o kadar katıdır ki, aynı şeyi iki kez vurgulamak zorunda kalmıştır (Gal 1:9).


Bugün kendi inanlı topluluğumuzda bile (bazı yerlerde) doktrin üzerine deneyimlerin vurgulanması eğilimi vardır. En önemli şey (bize söylenen) kendi tecrübemizdir, Allah ile olan ilişkimizdir. Deneyim ne kadar önemli olsa da, burada Pavlus’un yazısı bizlere doğru doktrinin önemi konusunda ne öğretmektedir?


ÇARŞAMBA


Temmuz 6


Pavlus’un Müjdesinin Kökeni


Galatya’da sorun çıkaranlar, Pavlus’un müjdesinin aslında başkalarının onayını elde etmek için kendi arzusundan kaynaklandığını iddia etmişlerdi. Sadece insanları hoşnut etmek isteseydi, Pavlus mektubunda farklı olarak ne yazardı? Gal 1:6–9, 11–24’ü göz önüne alın.


Pavlus neden diğer uluslardan imana gelenlerin de sünnet edilmesini talep etmedi? Pavlus’un muhalifleri, onun bedeli ne olursa olsun dönüşüm istediğini iddia etmişlerdi. Belki de onlar, Pavlus’un diğer uluslardan olanların sünnetten çekindiklerini bildiğinden, sünnet şartını talep etmediğini düşünüyorlardı. O insanları hoşnut eden biriydi! Bu tür iddialara yanıt olarak, Pavlus muhaliflerine 8. ve 9. ayetlerdeki sert sözlerle karşılık vermektedir. Eğer istediği tek şey insanları hoşnut etmek olsaydı, mutlaka farklı şekilde yanıt verirdi.


Pavlus neden insanları hoşnut etmeye çabalayarak Mesih’in takipçisi olmanın imkânsız olduğunu söylüyor?


Pavlus 11. ve 12. ayetlerde müjdeyi ve yetkiyi doğrudan doğruya Allah’tan aldığını ifade ettikten sonra, 13–24 ayetlerdeki sözleri ne anlam taşıyor?


13–24 ayetler, onun dönüşümünden önce (13, 14. ayetler), dönüşümü esnasında (15, 16. ayetler) ve daha sonrasında (16–24 ayetler) otobiyografik bir anlatımla Pavlus’un durumunu ortaya koymaktadır. Pavlus bu olayların her birini oluşturan koşulların, onun müjdeyi Allah’tan başka birinden almasını kesinlikle olanaksız kıldığını iddia etmektedir. Pavlus öylece oturup, başkalarının onun çağrısını sorgulayarak mesajını hor görmesine izin vermemişti. Kendisine ne olduğunu biliyordu, neyi öğretmeye çağrıldığını biliyordu ve bedeli ne olursa olsun onu yapacaktı.


Mesih’e çağrıldığından ne kadar eminsin? Allah’ın senden yapmanı istediği çağrıdan nasıl emin olabilirsin? Aynı zamanda çağrından emin olsan bile, neden başkalarının da nasihatini dinlemeyi öğrenmelisin?


PERŞEMBE


Temmuz 7


EK ÇALIŞMA: “Hemen hemen her kilisede doğuştan Yahudi olan üyeler vardı. Bu kimselere Yahudi öğretmenler kolayca yaklaşıyorlardı ve onlar aracılığıyla kiliselerde kendilerine dayanak noktası sağlıyorlardı. Yazınsal iddialarla Pavlus’un öğrettiği doktrinleri çökertmek olanaksızdı; böylece en ahlâksız ölçekte onun etkisini yıpratmaya ve yetkisini zayıflatmaya çalıştılar. Onun İsa’nın elçisi olmadığını ve O’nun tarafından görevlendirilmediğini; aksine Petrus, Yakup ve diğer elçilerin öğretilerine karşı olan doktrinleri öğrettiğini iddia ettiler…


“Kötülüğün bu kiliseleri çabucak mahvetmek için tehdit ettiğini gördüğünde Pavlus’un ruhu altüst oldu. Derhal Galatyalılar’a mektup yazarak, onların yanlış teorilerini açığa vurdu ve imandan çıkmış olanları çok sert bir şekilde azarladı.”—Ellen G. White, Sketches From the Life of Paul, S. 188, 189.


TARTIŞMA SORULARI:


Grubunuzda müjdeden ne anladığınız yolundaki açıklamaları okuyun. Birbirinizin yazılarından ne öğrenebilirsiniz?


Pavlus Galatyalılar’ı selamladıktan sonra İsa’nın ölümünün belirli bir nedenle olduğunu belirtiyor. Bu neden neydi ve bugün bizler için ne gibi bir anlamı vardır?


Galatyalılar 1:14’de Pavlus atalarının geleneklerini savunmakta çok gayretli olduğunu söylemektedir. “Gelenek” derken, muhtemelen hem Ferisilerin sözlü geleneklerini hem de bizzat Eski Ahit’i kastetmiş olmalıydı. (Eğer varsa) geleneklerin imanımızdaki yeri nedir? Gelenek sorununa ilişkin Pavlus’un tecrübesi bugün için bizlere ne gibi bir uyarı sağlamaktadır?


Pavlus, kendisinden farklı şeye inananlara karşı neden “hoşgörüsüzdü?” Müjde konusunda farklı bir görüşe sahip olanlar hakkında yazdığı şeyleri yeniden okuyun. Günümüzde inanlı topluluğumuzda böyle sert ve uzlaşmasız bir duruş nasıl karşılanmalıdır?


ÖZET: Galatya’daki sahte öğretmenler, Pavlus’un hizmetini, onun elçiliğinin ve müjde mesajının Allah tarafından verilmediğini iddia ederek baltalamaya çalıştılar. Pavlus her iki iddiaya da Galatyalılar’a yazdığı mektuptaki açılış ayetlerinde karşılık verdi. Kurtuluşa giden sadece bir yol olduğunu cesurca ortaya koydu ve kendi dönüşümünün etrafında geçen olayları tarif ederek bu çağrı ve müjdenin sadece Allah tarafından olabileceğini bildirdi.


CUMA



*Temmuz 8–14


Müjde’nin Bütünlüğü




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Gal 2:1–14, 1Ko 1:10–13, Yar 17:1–21, Yuhanna 8:31–36, Kol 3:11.


HATIRLAMA METNİ: “Yürekten bir sevgi ve sevecenlik varsa, aynı düşüncede, sevgide, ruhta ve amaçta birleşerek sevincimi tamamlayın” (Filipililer 2:2).


Protestan reformcusu John Calvin, ihtilaf ve bölünmenin kiliseye karşı iblisin en büyük oyunu olduğuna inanıyordu ve Hıristiyanların tıpkı bir bela gibi parçalanmaktan kaçınmaları yolunda uyarmıştı.


Fakat birlik, gerçekten ödün verme pahasına korunmalı mıdır? Protestan reformunun babası olan Martin Luther, Worms meclisindeki duruşmaya çıktığında, birlik uğruna kurtuluşun sadece imanla olduğu görüşünü geri çektiğini hayal edin.


“Reformcu tek bir noktada boyun eğseydi, Şeytan ve O’nun güçleri zafer kazanacaktı. Ama Luther’in yılmayan kararlılığı kiliseyi özgürlüğe götüren yolu açtı.”—Ellen G. White, Büyük Mücadele, S. 93.


Galatyalılar 2:1–14’de, elçiyi bazı inananların ortadan kaldırmaya çalıştığı saldırıların ortasında, tüm gücüyle apostolik sınıfın birliğini korumaya çalıştığını görüyoruz. Ancak bu birlik Pavlus için ne kadar önemli olsa da, buna ulaşmak için müjde gerçeğinden taviz vermeyi reddetmektedir. Birlik içinde ayrılığa yer olsa da, bu süreçte müjdeden hiçbir zaman taviz verilmemelidir.


*15 Temmuz Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

Temmuz 9


Birliğin Önemi


1.Korintliler 1:10–13’ü okuyun. Bu pasaj, Pavlus’un inanlı topluluğundaki birliğe ne kadar önem verdiği konusunda ne söylüyor?


Bu müjdenin Allah tarafından verilmediği yolundaki iddiaları reddeden Pavlus, dikkatini Galatyalılar 2:1, 2’de kendisine karşı yapılan başka bir saldırıya çevirmektedir. Galatya’daki sahte öğretmenler, Pavlus’un müjdesinin Petrus ve diğer elçilerin öğrettikleriyle uyum içinde olmadığını iddia etmişlerdi. Onların dediğine göre Pavlus bir dönekti.


Bu suçlamaya yanıt olarak Pavlus dönüşümünden en az ondört yıl sonra Yeruşalim’e yaptığı bir seyahati nakletmektedir. Bu seyahatin tam olarak ne zaman yapıldığından emin olamasak da, eskiden yapılan hiçbir seyahat kolay bir mesele değildi. Eğer karadan gittiyse Antakya’dan Yeruşalim’e kadar beşyüz kilometrelik seyahat en azından üç hafta sürer ve beraberinde birçok güçlükleri ve tehlikeleri de getirirdi. Ancak bütün güçlüklere rağmen Pavlus bu seyahati yapmıştı, elçiler ona çağrı yaptığı için değil, Ruh öyle istediği için. Ve oradayken müjdesini elçilere sundu.


Neden bunu yaptı? Kuşkusuz öğrettiği şey konusunda şüphesi olduğundan dolayı değil. Onlardan bu tür bir teminat almasına ihtiyacı yoktu. Her şeyden evvel aynı müjdeyi ondört yıl boyunca zaten ilan etmişti. Onların iznine ve onayına ihtiyacı olmasa da, diğer elçilerin desteğine ve cesaretlendirmesine büyük değer veriyordu.


Bu nedenle onun mesajının farklı olduğu yolundaki suçlama, sadece Pavlus’a değil, elçilerin birliğine ve bizzat inanlı topluluğuna yapılmış olan bir saldırıydı. Apostolik birliği korumak hayatîydi, zira Pavlus’un diğer uluslardan olanlara yaptığı hizmet ile Yeruşalim’deki ana kilise arasındaki bölünmenin neticeleri korkunç olabilirdi. Diğer uluslardan olanlar ile Yahudi Hıristiyanlar arasında paydaşlık olmasaydı, “Mesih bölünmüş olur ve Pavlus’un diğer uluslardan olanlara müjdeyi götürmek için sarf ettiği ve sarf etmeyi umduğu bütün enerji boşa gitmiş olurdu.”—F. F. Bruce, The Epistle to the Galatians (Grand Rapids, Mich.: William B. Eerdmans Publishing Company, 1982), S. 111.


Günümüzde inanlı topluluğunun birliğini tehdit eden meselelerden bazıları nelerdir? Daha da önemlisi, bunları tanımladıktan sonra bunlarla nasıl başa çıkabiliriz? Bizzat birlikten daha önemli meseleler nelerdir?


PAZAR


Temmuz 10


Sünnet ve Sahte Kardeşler


Sünnet neden Pavlus ile bazı Yahudi Hıristiyanlar arasında ihtilaf kaynağı olmuştu? Bkz. Yar 17:1–22; Gal 2:3–5; 5:2, 6; Elç 15:1, 5. Bazılarının, diğer uluslardan olan inanlıların bile böyle bir şeye katlanmaları gerektiğini düşündüklerini anlamak neden zor değildir?


Sünnet, Allah’ın Yahudi ulusunun babası olan İbrahim ile tesis ettiği antlaşma ilişkisinin simgesiydi. Sünnet sadece İbrahim’in erkek olan nesli için gerekiyor olsa da, herkes Allah ile antlaşma ilişkisine davet edilmişti. Sünnetin işareti İbrahim’e Yaratılış 17’de verilmişti. Bu, bir oğul sahibi olarak Allah’ın vaadini gerçekleştirmesine yardımcı olmak için İbrahim’in talihsiz teşebbüsünden sonra—Karısının Mısırlı kölesinden bir çocuk yapma—meydana gelmişti.


Sünnet antlaşmaya uygun bir simgeydi. İnsanların tasarladığı en iyi planların, hiçbir zaman Allah’ın bizzat vaat ettiklerini gerçekleştiremeyeceğinin bir hatırlatıcısıydı. Harici bir sünnet, yüreğin sünnetinin bir sembolü olmalıydı (Yas 10:16, 30:6, Yer 4:4, Rom 2:29). Bu, kendimize güvenmekten sıyrılarak, bunun yerine Allah’a sadık bir şekilde dayanmayı temsil etmektedir.


Ancak Pavlus’un zamanında sünnet, asıl simgelemesi gereken şey değil, ulusal ve dinî kimliğin çok takdir edilen bir işareti haline gelmişti. İsa’nın doğumundan yaklaşık yüzelli yıl önce bazı ateşli vatanseverler, sadece Filist’teki sünnet olmamış Yahudiler’i sünnet olmaya zorlamakla kalmamış, aynı zamanda çevrelerindeki uluslarda kendi yargılama yetkisi altında yaşayan tüm erkeklerden de bunu talep etmişlerdi. Hatta bazıları sünnetin kurtuluş için bir pasaport olduğuna inanıyordu. Bu, eski vecizelerde de açıkça görülmektedir, “Sünnet olan erkekler cehenneme gitmezler.”—C. E. B. Cranfield, A Critical and Exegetical Commentary on the Epistle to the Romans (Edinburgh: T. & T. Clark Ltd., 1975), S. 172.


Pavlus’un bizzat sünnete karşı olduğunu zannetmek yanlış olurdu. Pavlus, diğer uluslardan olanların da sünnet olması gerektiğine itiraz etmekteydi. Sahte öğretmenler şöyle diyordu: “Musa’nın geleneği uyarınca sünnet olmadıkça, kurtulamazsın” (Elç 15:1). O halde mesele gerçekten sünnet konusunda değil, kurtuluş konusundaydı. Kurtuluş ya sadece Mesih’e imanla olur, ya da insanın itaat etmesi aracılığıyla kazandığı bir şeydir.


Belki sünnet bugün için bir mesele değil. Ancak (eğer varsa) inanlı topluluğu olarak, bu meseleye paralel ne gibi sorunlarla mücadele ediyoruz?


PAZARTESI


Temmuz 11


Farklılıkta Birlik


Galatyalılar 2:1–10’u okuyun. Pavlus şöyle diyor, “İsa Mesih’te sahip olduğumuz özgürlüğü el altından öğrenmek ve böylece bizi köleleştirmek için gizlice aramıza sızan sahte kardeşler vardı” (Gal 2:4). Hıristiyanlar neyden özgürdürler? Yuhanna 8:31–36; Rom 6:6, 7; 8:2, 3; Gal 3:23–25; 4:7, 8; İbr 2:14, 15’i okuyun. Kendimiz için bu özgürlük gerçeğini nasıl tecrübe ediniyoruz?


İman yaşamımızın bir ifadesi olan özgürlük, Pavlus için önemli bir kavramdır. O, bu sözcüğü Yeni Ahit’te diğer yazarlardan daha sık kullanmıştır ve Galatyalılar kitabında özgür ve özgürlük sözcükleri sayısız kez karşımıza çıkmaktadır. Ancak özgürlük, Mesih inanlıları için Mesih’te özgürlük demektir. Allah’a engellenmemiş bir şekilde adanan bir yaşam fırsatıdır. Günahkâr doğamızın arzularının getirdiği kölelikten özgürlüğü (Rom 6), yasanın suçlamasından özgürlüğü (Rom 8:1, 2) ve ölümün gücünden özgürlüğü (1Ko 15:55) kapsar.


Elçiler Pavlus’un, “Müjde’yi sünnetlilere bildirme işi nasıl Petrus’a verildiyse, sünnetsizlere bildirme işinin de bana verildiğini gördüler” (Gal 2:7) ifadesini onayladılar. Bu ifade, inanlı topluluğu içerisinde birliğin ve ayrılığın doğası hakkında ne söylemektedir?


Elçiler, tıpkı Petrus’un Yahudilere vaaz etmesi gibi, Allah’ın Pavlus’u da müjdeyi diğer uluslara vaaz etmesi için çağırdığını onaylamışlardı. Her iki durumda da müjde aynıydı, fakat sunulma tarzı, elçilerin ulaşmaya çalıştığı insanlara bağlıydı. Bu ayetteki ima şuydu, “önemli olan tek ve aynı formülün farklı şekilde duyulduğunu, farklı sosyal ve kültürel bağlamlarda, farklı bir itici gücü olduğunu kabul etmektir... İşte Hıristiyan birliğinin temel aldığı birlik tam olarak budur, farklılıkta birlik.”—James D. G. Dunn, The Epistle to the Galatians (Peabody, Mass.: Hendrickson Publishers, Inc., 1993), S. 106.


“Konforlu” olmayan müjdeci ve tanıklık metotlarına ne kadar açık olmalıyız? Seni sıkıntıya sokan müjdecilik formları var mı? Eğer varsa, bunlar nelerdir, neden seni sıkıntıya sokuyorlar ve bu şeylere karşı daha açık fikirli olman gerekir mi?


SALI


Temmuz 12


Antakya’daki Yüzleşme (Gal 2:11–13)


Pavlus’un Yeruşalim’deki konsültasyonundan bir süre sonra, Petrus da diğer uluslardan oluşan inanlı topluluğunun ilk yeri ve Elçilerin İşleri’nde anılan Pavlus’un dinî aktivitelerinin merkezi olan Antakya’ya bir ziyaret yaptı. Oradayken Petrus diğer uluslardan olan Mesih imanlılarıyla birlikte serbestçe yemek yedi, fakat Yakup’un yanından bazı Yahudi Hıristiyanlar geldiğinde—onların ne düşüneceklerinden korkarak—Petrus davranışlarını tamamen değiştirdi.


Petrus neden ne yapması gerektiğini bilmeliydi? Gal 2:11–13 ve Elç 10:28’i karş. Onun bu davranışı, bizlere kültürün ve geleneğin yaşamımızda ne kadar güçlü bir şekilde kökleşmiş olduğunu göstermesi açısından ne söylemektedir?


Bazıları yanlışlıkla Petrus’un ve diğer Yahudiler’in temiz ve murdar olan yiyecekler konusundaki Eski Ahit yasalarından vazgeçtiklerini zannettiler. Ancak durum öyle değildi. Eğer Petrus ve diğer tüm Yahudi Hıristiyanları, Yahudi yiyecek yasalarını terk etmiş olsalardı, inanlı topluluğunda büyük bir kargaşa olurdu. Böyle olmuş olsaydı buna dair bir kayıt olurdu, ama böyle bir şey yoktur. Bu daha çok diğer ulustan olan imanlılarla masa paydaşlığı meselesiymiş gibi gözükmektedir. Birçok Yahudi, diğer uluslardan olan imanlıların temiz olmadıklarını gördüklerinden, bazıları mümkün olduğunca onlarla sosyal ilişkilerden kaçınmak istemiş olabilir.


Petrus bu meseleyle bizzat kendisi de mücadele etmişti ve bu konuyu açıkça anlaması, sadece Allah’tan gelen bir görüm sayesinde olmuştu. Petrus bir Roma yüzbaşısı olan Kornelius’un evine geldikten sonra şöyle demişti, “Bir Yahudi’nin başka ulustan biriyle ilişki kurmasının, onu ziyaret etmesinin töremize aykırı olduğunu bilirsiniz. Oysa Tanrı bana, hiç kimseye bayağı ya da murdar dememem gerektiğini gösterdi” (Elç 10:28). Daha iyi bilmesine rağmen, kendi hemşerilerini kırmaktan o kadar korkmuştu ki, eski adetlere geri döndü. Bu da bizlere Petrus’un yaşamında kültür ve geleneklerin ne kadar kuvvetli bir etkisi olduğunu göstermektedir.


Ancak Pavlus, Petrus’un davranışını açığa vurmuştu: Galatyalılar 2:13’te kullanmış olduğu sözcük ikiyüzlülüktü. Barnaba bile “onların ikiyüzlülüğüne kapıldı” demektedir. Bir Allah adamından bir diğerine yapılan sert sözler.


İkiyüzlü olmak neden çok kolaydır? (Belki de başkalarının hatalarına bakarken kendi hatalarımızı görmemezlikten mi geliyor?) Kendi yaşamında ne gibi ikiyüzlülükler görüyorsun? Daha da önemlisi bunları nasıl tanıyabilir ve ortadan kaldırabilirsin?


ÇARŞAMBA


Temmuz 13


Pavlus’un Endişesi (Gal 2:14)


Antakya’daki durum gittikçe gerginleşmekteydi: İnanlı topluluğunun iki lideri olan Pavlus ve Petrus karşı karşıya gelmişlerdi. Ve Petrus’un davranışından ötürü açıkça yermek konusunda hiçbir şey Pavlus’a geri adım attıramazdı.


Pavlus’un herkesin önünde Petrus ile yüzleşmesinin nedeni neydi? Gal 2:11–14.


Pavlus’un da gördüğü gibi sorun, Petrus’un Yeruşalim’den gelen ziyaretçilerle yemek yemeye karar vermiş olması değildi. Konukseverlik konusunda eski gelenekler kuşkusuz çok gerekliydi.


Buradaki mesele “müjde gerçeğiydi.” Yani paydaşlık veya yeme alışkanlıklarıyla ilgili bir mesele değildi. Petrus’un davranışları gerçek anlamda müjdenin tüm mesajından taviz veriyordu.


Galatyalılar 3:28 ve Koloseliler 3:11’i okuyun. Bu ayetlerdeki gerçek, bizlere Pavlus’un sert tepkisini anlamamıza nasıl yardım etmektedir?


Pavlus’un Yeruşalim’de Petrus ve diğer elçilerle yaptığı toplantı boyunca, diğer uluslardan olanların öncelikle sünnet olmadan da Mesih’in bereketlerinden yararlanabilecekleri sonucuna vardılar. Petrus’un davranışı şimdi bu anlaşmayı riske sokmaktaydı. Bir zamanlar Yahudi Hıristiyanların ve diğer uluslardan olan imanlıların açık bir paydaşlıkla katıldıkları bir ortam yerine, şimdi cemaat ikiye bölünmüştü ve bu da gelecekte bölünmüş bir kilise olasılığını arttırıyordu.


Pavlus’un bakış açısından Petrus’un davranışı, diğer uluslardan olanların ikinci sınıf imanlılar olduğunu ima etmekteydi ve Pavlus, Petrus’un bu tavrının, tam bir paydaşlık tecrübesi istedikleri takdirde, onlar üzerinde bir baskı yaratacağına inanıyordu. Bu nedenle Pavlus şöyle demişti “Yahudi olduğun halde Yahudi gibi değil, öteki uluslardan biri gibi yaşıyorsun, nasıl olur da ulusları Yahudi gibi yaşamaya zorlarsın?” (Gal 2:14). “Yahudi gibi yaşamak” ifadesi daha doğru bir ifadeyle “yahudileşmek” olarak çevrilebilir. Bu deyim, “Yahudi yaşamına adapte olmak” anlamında genel bir ifadeydi. Havralara ve diğer Yahudi geleneklerine katılan diğer uluslardan olan imanlılar için kullanılmaktaydı. Ayrıca Pavlus’un sahte kardeşler olarak andığı Galatya’daki muhaliflerinin de “yahudileşmek” olarak sık sık ima ettikleri bir sebepti.


Petrus’un davranışı yeterince kötü değilmiş gibi, daha iyisini bilmesi gereken Barnaba da aynı şekilde ona kapılmıştı. “Akran baskısının” gücüne dair çok iyi bir örnek! Etrafımızdakilerin bizleri yanlış yola sürüklemesinden kendimizi nasıl koruyabiliriz?


PERŞEMBE


14 Nisan


EK ÇALIŞMA: Birlik ve bölünme konusunda daha fazla bilgi için Ellen G. White, “Investigation of New Light,” S. 45, 47, Counsels to Writers and Editors; “An Explanation of Early Statements,” S. 75, Selected Messages, Kitap 1; “Tactfulness,” S. 117–119, Gospel Workers; ve “Manuscript Release 898,” S. 1092, 1093, in 1888 Materials, Cilt 3 kitaplarını okuyun.


“En iyi adamlar bile, kendi başlarına bırakılacak olurlarsa büyük potlar kırarlar. İnsan faktörünün üzerine ne kadar fazla sorumluluk yüklenirse, emretme ve kontrol altında tutma pozisyonu ne kadar yüksek olursa, Rab’bin yolunu izlemediği takdirde, zihinleri ve kalpleri bozmada o kadar çok hasar yaratacaktır. Petrus Antakya’da doğruluk ilkelerine uymada başarısız olmuştu. Pavlus onun yıkıcı etkisine yüzyüze karşı koydu. Bu ders, başkaları da bundan yarar sağlasın diye yüksek pozisyonlardaki insanlara ciddi bir uyarı olsun, doğruluktan sapmasınlar ve ilkelere sadık kalsınlar diye kaydedildi.”—Ellen G. White Comments, The SDA Bible Commentary, Cilt 6, S. 1108.


TARTIŞMA SORULARI:


Çok az insan yüzleşmeden hoşlanır, fakat bazen gereklidir. İnanlı topluluğu hangi şartlarda yanlışları kınamalı ve düzeltmeyi kabul etmeyenleri disipline etmelidir?


Yedinci-Gün Adventistleri dünyada gelişirken, aynı zamanda gittikçe çeşitlilik de kazanmaktadır. Böyle bir çeşitlilikte inanlı topluluğu birliğini kaybetmemek için ne gibi adımlar atabilir? Aynı zamanda birliği korurken, aramızdaki kültürlerin ve geleneklerin çeşitliliğini kabul etmeyi ve hatta bundan zevk almayı nasıl öğrenebiliriz?


Müjdeyi farklı kültürlerde paylaşırken, değişmemesi gereken zarurî unsurlar nelerdir ve neler değişebilir? Kalması gereken ile eğer gerekli ise gitmesi gereken arasındaki ayrımı nasıl yapabiliriz?


ÖZET: Bazı Yahudi Hıristiyanların, diğer uluslardan olanların Mesih’in gerçek takipçileri olmaları için sünnet olmaları gerektiği yolundaki ısrarları, ilk inanlı topluluğunun birliğini ciddi şekilde tehdit ediyordu. Bu meselenin inanlı topluluğunu iki akıma bölmesine izin vermek yerine, kendi aralarında çatışmak yerine, Mesih’in bedeninin birlik içinde olması ve müjdenin gerçeğine sadık kalmasını temin etmek için elçiler hep birlikte çalışmıştı.


CUMA



*Temmuz 15–21


Sadece İmanla Aklanma




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Gal 2:15–21; Ef 2:12; Flp 3:9; Rom 3:10–20; Yar 15:5, 6; Rom 3:8.


HATIRLAMA METNİ: “Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum” (Galatyalılar 2:20).


Geçen hafta gördüğümüz gibi, Pavlus, Petrus’un savunduğu ve sergilediği iman arasındaki uyum eksikliğinden dolayı Antakya’da herkesin önünde Petrus ile karşı karşıya gelmişti. Petrus’un bundan böyle eski putperestlerle yemek yememe kararı, olsa olsa onları ikinci sınıf Hıristiyanlar yerine koyduğunu göstermekteydi. Onun bu davranışı, onların gerçekten Allah’ın ailesinin bir parçası olmak ve tüm paydaşlığın bereketlerinden faydalanmak istiyorlarsa, öncelikle sünnet geleneğine itaat etmeleri gerektiğini ima etmekteydi.


Bu gergin durumda aslında Pavlus, Petrus’a ne söylemişti? Bu haftaki çalışmamız, neler geçmiş olacağının bir özeti olacaktır. Bu pasaj, Yeni Ahit’teki en kısaltılmış üsluplardan bazılarını içermekte olup, oldukça önem taşımaktadır, zira hem müjdeyi anlayabilmemize, hem de Pavlus’un Galatyalılar’a yazdığı mektubun geri kalanını anlamamıza temel olabilecek sözcükler ve ifadeler sunmaktadır. Bu anahtar sözcükler aklanma, doğruluk, yasanın işleri, inanç ve yalnızca iman değil, aynı zamanda İsa’ya imanı içermektedir.


Bu ifadelerle Pavlus ne kastetmektedir ve bunlar bizlere kurtuluş planı hakkında ne öğretirler?


*22 Temmuz Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

Temmuz 16


“Aklanma” Sorusu (Gal 2:15, 16)


Galatyalılar 2:15’de, Pavlus şöyle yazmaktadır, “Doğuştan Yahudi olan bizler öteki uluslardan olan günahlılar değiliz”. Burada ne demek istiyor?


Pavlus’un sözleri, bağlamı içinde anlaşılmalıdır. Yahudi Hıristiyan kardeşlerini kendi tarafına çekme çabası içindeki Pavlus, onların da aynı fikirde olduğu bir konuyla başlamaktadır—Yahudiler ve diğer uluslardan olan imanlıların arasındaki geleneksel ayrımla. Yahudileri Allah seçmiş, onlara yasasını emanet etmiş ve onlar da O’nun ile antlaşma ilişkisi içinde olmanın yararlarından faydalanmışlardı. Buna karşın diğer uluslardan olan imanlılar günahkârdılar: Allah’ın yasası onların davranışlarını engellememişti ve onlar vaat antlaşmasının dışındaydılar (Ef 2:12, Rom 2:14). Öteki uluslardan olanlar açıkça “günahkâr” olarak adlandırılırken, Pavlus 16. ayette Yahudi Hıristiyanları, ruhsal imtiyazlarının onları Allah’ın önünde daha makbul yapmadığı konusunda uyarmaktadır, zira hiç kimse “yasanın gereklerini yaparak” aklanmaz.


Pavlus aklanmak sözcüğünü, Galatyalılar 2:16, 17’de dört kez kullanmaktadır. “Aklanmak” sözcüğüyle ne kastetmektedir? Çıkış 23:7 ve Yas 25:1’i göz önüne alın.


Aklamak fiili, Pavlus için anahtar bir terimdir. Yeni Ahit’te otuz dokuz kez geçmekte olup, bunlardan yirmi yedisi Pavlus’un mektuplarında yer almaktadır. Galatyalılar 2:16, 17’de geçen dört referans dahil olmak üzere, Galatyalılarda bu sözcüğü sekiz kez kullanmıştır. Aklanma yasal bir terim olup, mahkemelerde kullanılmaktadır. Yapılan suçlamalara karşı, kişinin masumiyeti kanıtlandığında geçerlilik kazanır. Suçlamanın karşıtıdır. Ek olarak, adil ve doğru sözcükleri aynı Grekçe sözcükten geldiği için, bir kişinin “aklanmış olması” o kişinin “doğru” olduğu anlamına da gelir. Bu nedenle aklanma, sadece af veya bağışlanmaktan daha fazla şeyi kapsar; kişinin doğru olduğunun pozitif yönde bir deklarasyonudur.


Ancak bazı Yahudi inananlar için, aklanma aynı zamanda bağlantısaldır. Allah ve O’nun antlaşmasıyla bağlantılıdır. “Aklanmış” olmak, aynı zamanda kişinin Allah’ın sözleşmeli topluluğunun, İbrahim’in ailesinin sadık üyesi olduğu anlamına gelmektedir.


Galatyalılar 2:15–17’yi okuyun. Pavlus burada sana ne söylüyor ve bu sözleri nasıl imanlı yaşantının bir parçası yapabilirsin?


PAZAR


Temmuz 17


Yasa’nın Gereklerini Yapmak


Pavlus, Galatyalılar 2:16’da üç kez kişinin “yasanın gereklerini” yaparak aklanmadığını söylemektedir. “Yasanın gereklerini yapmak” ifadesiyle ne söylemek istiyor? Şu ayetler (Gal 2:16, 17; 3:2, 5, 10; Rom 3:20, 28), bizlere bunu anlamamız konusunda nasıl yardımcı oluyor?


“Yasanın gereklerini yapmak” ifadesini anlamadan önce, Pavlus’un yasa sözcüğünden neyi kastetmiş olduğunu anlamamız gerekmektedir. Yasa sözcüğü (Grekçede nomos), Pavlus’un mektuplarında tam 121 kez geçmektedir. Allah’ın halkı için istemi, Musa’nın ilk beş kitabı, Eski Ahit’in tamamı ve hatta sadece genel ilkeler gibi çeşitli anlamlara gelebilir. Ancak Pavlus’un bunu kullanmasındaki başlıca kasıt, Allah’ın Musa aracılığıyla halkına vermiş olduğu tüm buyrukların bir koleksiyonu olmasıdır.


Bu nedenle “yasanın gereğini yapmak” ifadesi, ahlâki olsun, törensel olsun Allah’ın Musa aracılığıyla verdiği buyruklarda bulunan tüm koşulları içerir. Pavlus’un kastettiği şey, Allah’ın yasasını takip etmeye ve itaat etmeye çalışan biri ne kadar çabalarsa çabalasın, itaatimiz hiçbir zaman Allah’ın bizi aklamasına, O’nun huzurunda doğru olduğumuzu deklare etmesi için yeterli olamaz. Çünkü O’nun yasası hem düşüncede hem de eylemde kesin bir sadakati gerektirir—bazı zamanlar için değil her zaman için, sadece bazı buyrukları değil tüm buyrukları.


“Yasanın gereklerini yapmak” ifadesi, Eski Ahit’te ve Pavlus’un dışında Yeni Ahit’te geçmemesine rağmen, İsa’nın zamanında yaşamış olan Esseniler denilen bir grup Yahudi tarafından kopyalanan yazıların bir araya getirilmesinden oluşan Ölüdeniz Tomarları’nın 1947’de keşfedilmesiyle, onun anlamı konusunda şaşırtıcı bir onay su yüzüne çıkmıştır. İbranice yazılmış olsa da, tomarlardan birisi tam olarak bu ifadeyi içermektedir. Tomarın başlığı “Yasanın Önemli İşleri” olarak çevrilebilen, Miqsat Ma’as Ha-Torah’dır. Tomar, Yahudileri diğer uluslardan olanlardan ayıran birkaç husus dahil, kutsal şeyleri murdar etmekten korumak gibi birtakım dinî yasalardan bahsetmektedir. Sonunda yazar şöyle yazmaktadır, eğer bu “yasanın gerektirdiği işleri” takip edersen, Allah’ın huzurunda “doğru sayılacaksın.” Pavlus’un aksine, yazar okuyucusuna iman temelli değil, davranış temelli doğruluğu sunmaktadır.


Yaşantında Allah’ın yasasını ne kadar iyi tutuyorsun? Yasayı iyi bir şekilde tutman temelinde, Allah’ın önünde aklanmış olduğunu gerçekten hissediyor musun? (Bkz. Rom 3:10–20.) Eğer hissetmiyorsan neden ve yanıtın, Pavlus’un burada ne ima ettiğini anlamana nasıl yardımcı olabilir?


PAZARTESI


Temmuz 18


Aklanmamızın Temeli


“Öyle ki, Mesih’i kazanayım ve Kutsal Yasa’ya dayanan kişisel doğruluğa değil, Mesih’e iman etmekle kazanılan, iman sonucu Tanrı’dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesih’te bulunayım” (Flp 3:9).


Yahudi Hıristiyanlarının, Mesih’e imanın önemli olmadığını telkin ettiği hükmüne varmamamız gerekir; her şeyden evvel onların hepsi de İsa’ya inanıyorlardı. Hepsinin de O’na imanı vardı. Ancak davranışları göstermekteydi ki, onlar imanın tek başına yeterli olmadığını düşünüyorlardı; sanki itaatimiz aklanma eylemine bir şey katacakmış gibi, itaatle desteklenmeliydi. Onların iddia ettiği aklanmaya, hem imanla hem de işlerle sahip olunabilirdi. Pavlus’un tekrar tekrar Mesih’teki imanı, yasaya dayalı imanla karşılaştırmasındaki tarz, onun bu tür bir “hem, hem de” türü yaklaşımına karşı sert muhalefetini göstermektedir. İman, sadece iman aklanmanın temelidir.


Pavlus için de iman basit bir soyut kavram değildir; o İsa ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Aslında Galatyalılar 2:16’da iki kez tekrarlanan “Mesih’e iman” ifadesi, herhangi bir çevirinin gerçekten kapsadığından çok daha fazlasını ifade etmektedir. Grekçe ifadede, aslında İsa’nın “imanı” veya “doğruluğu” olarak yer almaktadır. Aslına uygun olan bu çeviri, Pavlus’un ifade ettiği, bizim yaptığımız yasanın gerekleri ile bizim adımıza Mesih’in gerçekleştirdiği, O’nun Kendi doğruluğu aracılığıyla (yani “İsa’nın doğruluğu”) bizler için yaptığı işleri kapsayan yasanın işleyişi arasındaki güçlü zıtlığı ortaya koymaktadır.


Sanki iman kendiliğinden övülmeye değermiş gibi, imanın bizzat aklanmaya katkı yapmadığını hatırlamak önemlidir. Aksine iman, Mesih’e tutunmamız ve böylece O’nun bizim adımıza işlemesidir. Bizler kendi imanımız temelinde aklanmayız, bilakis imanımız aracılığıyla kendimiz için talep ettiğimiz Mesih’in doğruluğunun temelinde aklanırız.


Mesih her bireyin yapmakta başarısız olduğu bir şeyi yaptı, o da şuydu: yaptığı her şeyde Allah’a sadık kalmak. Umudumuz Mesih’in doğruluğundadır, kendimizin değil. Bu, diğerleri yanında Protestan Reformu’nu tutuşturan büyük ve önemli bir gerçektir, Martin Luther yüzyıllar önce vaaz etmeye başladığında çok önemli olduğu gibi günümüzde de önemini koruyan bir gerçek.


Galatyalılar 2:16’ya ilişkin ilk Süryanice çeviri, Pavlus’un imasını en iyi şekilde nakletmektedir: “Bu yüzden insanın yasanın gereklerini yaparak değil, Mesih İsa’nın imanıyla aklandığını biliyoruz, ve bizler ona, Mesih İsa’ya inanıyoruz, yani onun imanı, Mesih’in imanıyla aklanabiliriz, yasanın gereklerini yapmaktan dolayı değil.”


Romalılar 3:22, 26; Galatyalılar 3:22; Efesliler 3:12; ve Filipililer 3:9’u okuyun. Bu ayetler ve yukarıda okuduklarımız, Mesih’in bizler için sadakatinin, O’nun Allah’a mükemmel itaatinin tek kurtuluşumuz olduğu hakkındaki muhteşem gerçeği anlamamıza nasıl yardımcı olabilir?


SALI


Temmuz 19


İmana İtaat


Pavlus, imanın Hıristiyan bir yaşam için kesinlikle temel olduğunu ortaya koymuştur. Bu, Mesih’te sahip olduğumuz vaatlere tutunabileceğimiz bir araçtır. Fakat iman tam olarak nedir? Neyi kapsar?


Şu ayetler bizlere imanın kaynağı hakkında ne öğretir? Yar 15:5, 6; Yuhanna 3:14–16; 2Ko 5:14, 15; Gal 5:6.


İçten bir dinî iman, her zaman Allah’a verilen bir yanıttır. İman, Allah talep ettiği için insanların günün birinde sahip olmaya karar verdiği bir tür his veya davranış değildir. Tam tersine gerçek iman, Allah’ın iyiliğine karşılık şükran ve sevgi hisleriyle etkilenmiş bir kalpten kaynaklanır. Bu yüzden Kutsal Kitap imandan bahsederken, bu iman her zaman Allah’ın aldığı inisiyatifi takip eder. Örneğin İbrahim olayında, iman Allah’ın yaptığı vaatlere onun vermiş olduğu bir yanıt iken (Yar 15:5, 6), Yeni Ahit’te Pavlus, imanın Mesih’in çarmıhta bizler için yaptığı şeyi fark etmemizden kaynaklandığını söylemektedir.


Eğer iman Allah’a verilen bir yanıt ise, bu yanıt neyi içermelidir? İmanın tabiatı konusunda şu ayetleri göz önüne alın. Yuhanna 8:32, 36; Elç 10:43; Rom 1:5, 8; 6:17; İbr 11:6; Yakup 2:19.


Birçok insan imanı “inanç” olarak tarif eder. Bu tarif sorunludur, zira Grekçe’de “iman” için kullanılan sözcük, “inanmak” fiilinden gelen bir isim biçimidir. Bir biçimi tarif etmek için bir diğerini kullanmak, sanki “iman, inanmaktır” demek gibi olur. Bize hiçbir şey söylemez.


Kutsal Yazı’yı dikkatli bir araştırma, imanın sadece Allah hakkında bilgiyi değil, aynı zamanda bu bilginin zihinsel uygunluğunu veya kabulünü de içerdiğini ortaya koyar. Bu, Allah hakkında kesin bir betimlemeye sahip olmanın neden çok önemli olduğunun bir gerekçesidir. Allah’ın karakteri hakkındaki çarpık fikirler, aslında imana sahip olmayı daha da zorlaştırabilir. Fakat müjdeyi zihinsel olarak onaylamak yeterli değildir, zira bu duyguyla “iblisler bile inanır.” Gerçek iman aynı zamanda bireylerin yaşam tarzlarını da etkiler. Romalılar 1:5’de, Pavlus “imana itaat” hakkında yazmaktadır. Pavlus, itaatin iman ile aynı olduğunu söylemiyor. Gerçek imanın, kişinin sadece zihnini değil, tüm yaşamını etkilediğini ifade etmektedir. Sadece kurallardan oluşan bir listeye karşılık, Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’e adanmayı içermektedir. İman, ne yaptığımız ve nasıl yaşadığımız kadar, kime güvendiğimiz ve inandığımız ile ilgilidir.


ÇARŞAMBA


Temmuz 20


İman Günahı Destekler mi?


Pavlus’a karşı yapılan ana suçlamalardan birisi de onun sadece imanla aklanma müjdesinin, insanları günah işlemeye teşvik etmesiydi (Bkz. Rom 3:8, 6:1). Hiç şüphesiz suçlayanların mantığına göre, eğer insanların Allah tarafından kabul edilmek için yasayı tutmaları gerekmiyorsa, nasıl yaşamaları gerektiği konusunda neden endişelensinlerdi ki? Luther de benzer suçlamalarla karşılaşmıştı.


Sadece imanla aklanma doktrininin, günahkâr davranışları teşvik ettiğine yönelik suçlamaya Pavlus’un yanıtı neydi? Gal 2:17, 18.


Pavlus, rakiplerinin suçlamalarına mümkün olan en sert ifadeyle yanıt vermişti: “Allah yasaklar!” Kişinin Mesih’e geldikten sonra günaha düşmesi mümkün olsa da, sorumluluk kesinlikle Mesih’e ait olamaz. Eğer yasayı çiğnediysek bunun sorumlusu da elbette bizden başkası olamaz.


Pavlus, İsa Mesih’le olan birliğini nasıl tarif etmişti? Bu yanıt, hasımları tarafından iddia edilen itirazları hangi tarzda çürütmekteydi? Gal 2:19–21.


Pavlus hasımlarının düşüncesini gayet mantıksız buluyordu. İmanla Mesih’i kabul etmek, değersiz bir şey değildi; kişinin yaşamında gerçek bir değişiklik olmasa da, Allah’ın kişiyi doğru saydığı sahte bir göksel oyun değildi. Tam tersine imanla Mesih’i kabul etmek oldukça radikaldir. Mesih ile—hem ölümü hem de dirilişi ile—tam bir birliği gerektirir. Ruhsal açıdan söylersek, Pavlus bizim Mesih ile çarmıha gerildiğimizi ve bencillikten kaynaklanan tüm günahkâr yollarımızın sona erdiğini söylemektedir (Rom 6:5–14). Geçmiş ile bağlarımızı radikal bir şekilde kesmiş oluruz. Artık her şey yenidir (2Ko 5:17). Ayrıca Mesih’te yeni bir yaşama diriliriz. Dirilmiş Mesih içimizde yaşar, bizleri günbegün daha çok Kendisine benzetir. Bu nedenle Mesih’te iman günah için bir bahane değil, bilakis yasayı temel alan bir dinde bulunana kıyasla, Mesih ile daha derin, daha zengin bir ilişkiye çağrıdır.


Yasanın işlevi olmaksızın, sadece imanla kurtuluş kavramı hakkında ne düşünüyorsun? Örneğin belki seni biraz ürkütüyor mu, günah için bir bahane olduğunu mu düşünmeye sevk ediyor—yoksa bununla mutlu musun? Yanıtın, kurtuluş anlayışın hakkında ne söylüyor?


PERŞEMBE


Temmuz 21


EK ÇALIŞMA: “İnsanların imanla aklanma konusundaki yanlış düşüncelerine ve alaylarına yönelik tehlike bana tekrar tekrar sergilendi. Bu konuda Şeytan’ın özel bir tarzla akılları karıştırmak için çalıştığı yıllarca bana gösterildi. Allah’ın yasası üzerinde geniş çapta kafa yoruldu ve Kayin’in sunusu gibi, İsa Mesih bilgisinden ve O’nun yasayla bağlantısından oldukça yoksun bir şekilde topluluğa sunuldu. Yöneticilerin kalplere ulaşmak için yanlış hareket etmesinden dolayı kurtuluş hakkında karışık, yalan yanlış düşüncelerle birçoklarının imanının engellendiğini gördüm. Yıllarca kafamı kurcalayan düşünce, Mesih’in atfedilen doğruluğu oldu...


“Düşmüş insanın kendi iyi işlerine değer vermesinin olanaksızlığı hususunda, zihinlerde daha ciddi düşünülmesi, daha sık tekrarlanması veya daha sağlam tesis edilmesi gereken başka bir husus yoktur. Kurtuluş sadece İsa Mesih’e imanla olur.”—Ellen G. White, Faith and Works, S. 18, 19.


“Yasa doğruluğu talep eder ve bu günahkâra yasayla borçlandırılır; fakat o bunu iade etmekten acizdir. Onun doğruluğa erişmesinin tek yolu iman aracılığıyladır. İmanla Allah’a Mesih’in erdemlerini getirebilir ve Rab, Oğlu’nun itaatini günahkârın hesabına yerleştirir. Mesih’in doğruluğu insanın başarısızlığının yerine kabul edilir ve Allah tövbekâr, inançlı ruhu kabul eder, bağışlar, aklar, ona sanki doğruymuş gibi davranır ve onu sanki Oğlu’nu severmiş gibi sever.”—Ellen G. White, Selected Messages, Kitap 1, S. 367.


TARTIŞMA SORULARI:


Yukarıda alıntısı yapılan ilk pasajda Ellen G. White başka hiçbir hususun, imanla aklanmaktan daha çok vurgulanmaması gerektiğini söylüyor. Grup olarak yüzyıldan fazla bir zaman önce yazdığı bu yorumunun bugün bizler için uygulanabilir olup olmadığını ve mümkünse nedenini tartışın.


Protestan Reformu’nu ve Luther’i düşünün. Zaman, yer ve şartlar farklı olsa da, Pavlus’un burada sergilediği gerçek, neden milyonlarca kişiyi Roma’nın ruhsal bağlarından özgür kılan çok önemli bir faktördü?


ÖZET: Antakya’da Petrus’un davranışı, eskiden putperest olanların önce sünnet olmadan gerçek Hıristiyan olamayacaklarını öne sürmekteydi. Pavlus böyle bir düşüncenin yanlışlığına işaret etmişti. Allah o kişinin davranışlarına bakarak hiç kimsenin doğru olduğunu ileri süremez, zira en iyi insan bile mükemmel değildir. Sadece Allah’ın bizler için Mesih’te yaptığı şeyi kabul etmekle, günahkârlar O’nun nazarında aklanabilirler.


CUMA


*Temmuz 22–28


Eski Ahit İmanı




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Gal 3:1–14, Rom 1:2, 4:3, Yar 15:6, 12:1–3, Lev 17:11, 2Ko 5:21.


HATIRLAMA METNİ: “Mesih bizim için lanetlenerek bizi Yasa’nın lanetinden kurtardı. Çünkü, ‘Ağaç üzerine asılan herkes lanetlidir’ diye yazılmıştır” (Galatyalılar 3:13).


Küçük çocuk, oyuncak küçük bir kayık yaptı, her tarafını boyadı ve güzelce ayarladı. Bir gün birisi onun bu kayığını çaldı ve çocuk buna çok üzüldü. Günün birinde bir rehine dükkanının önünden geçerken vitrinde kayığını gördü. Sevinerek rehineciye girdi ve ‘Bu benim küçük kayığım’ dedi. ‘Hayır,’ dedi rehineci, ‘O benim, zira onu satın aldım.’ ‘Evet’ dedi çocuk, ‘ama o benim, zira onu ben yaptım.’ Rehineci ona ‘Pekala’ dedi, ‘eğer bana iki dolar ödersen senin olabilir.’ Bu tek bir kuruşu olmayan bir çocuk için çok paraydı. Ancak ne olursa olsun, ona sahip olmaya kararlıydı; böylece çimleri biçti, her çeşit ev işi yaptı ve pek yakında paraya sahip oldu.


“Koşarak dükkana gitti ve şöyle dedi, ‘Kayığımı istiyorum.’ Parayı ödedi ve kayığını aldı. Kayığı kollarına aldı, kucaklayarak öptü ve şöyle dedi, ‘Sevgili küçük kayığım, Seni seviyorum. Sen benimsin. Sen iki kez benimsin. Seni ben yaptım ve şimdi seni ben satın aldım.’


“Aynı şey bizim için de geçerlidir. Bizler bir anlamda iki kez Rab’be aidiz. O bizleri yarattı ve bizler iblisin rehine dükkanına satıldık. Sonra İsa geldi ve korkunç bir bedelle bizleri satın aldı—ne gümüşle, ne altınla, ama O’nun değerli kanıyla. Bizler yaratılış ve kurtuluş sayesinde Rab’be aidiz.”—William Moses Tidwell, Pointed Illustrations (Kansas City, Mo.: Beacon Hill Press, 1951) S. 97.


*29 Temmuz Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. DERS

Temmuz 23


Akılsız Galatyalılar


Galatyalılar 3:1–5’i okuyun. Aşağıya Pavlus’un onlara ne söylediğini özetleyin. Hangi anlamda bizler de doğru olarak başlayıp, sonra da aynı kuralcılık tuzağına düşme tehlikesine kapılabiliriz?


Birkaç modern çeviri, Pavlus’un 1. ayette geçen “akılsız” Galatyalılar hakkındaki sözlerinin ruhunu yakalamaya çalışmıştır. Pavlus’un Grekçe olarak kullandığı asıl ifade, bundan daha serttir. Burada kullanılan sözcük anoetoi’dur ve akıl (nous) sözcüğünden türetilmiştir. Aslında “aptal” anlamına gelmektedir. Galatyalılar düşüncesizdirler. Pavlus burada durmuyor; böyle aptalca davrandıkları için onları hangi büyücünün büyülediğine şaşırıyor. “Sizi kim büyüledi?” Burada onun böyle sözcükler seçmesi, onların bu davranışları sergilemelerinin altında Şeytan’ın yattığını telkin etmektedir (2Ko 4:4).


Pavlus’u, Galatyalılar’ın müjde konusundaki ikiyüzlülüğüne bu denli şaşırtan şey, onların kurtuluşun Mesih’in Çarmıhından kaynaklandığını biliyor olmalarıydı. Bu onların gözden kaçırdıkları bir şey değildi. Galatyalılar 3:1’deki “tasvir edilmek” veya “ortaya konulmak” sözcüğü, aslında “afişe edilmek” veya “boyanmak” anlamına gelmektedir. Tüm umumî ilanları tarif etmekte kullanılmaktaydı. Pavlus, aslında Galatyalılar’ın akıl gözüyle gördükleri Mesih’in çarmıha gerilişinin, vaazının merkezî bir parçası olduğunu söylemektedir (1Ko 1:23, 2:2). Pavlus, bir anlamda onların davranışlarıyla Çarmıh’tan yüz çevirdiklerini söylemekteydi.


Pavlus sonra Galatyalılar’ın o anki durumunu, Mesih’te daha önce nasıl imana geldikleriyle kıyaslamaktadır. Bunu da onlara bazı oturaklı sorular sorarak yapmıştı. Ruh’u nasıl almışlardı, yani nasıl ilk kez Mesih inanlısı olmuşlardı? Ve biraz farklı bir perspektiften bakacak olursak, Allah neden Ruh’u vermişti? Bunu hakettikleri için mi? Kesinlikle değil! Tam tersine, zaten Mesih’in onlar için yapmış olduğu şey hakkındaki iyi habere inandıkları için. Böyle iyi bir başlangıca sahip olduklarına göre, şimdi kendi davranışlarına inanmalarının kaynağı ne olabilirdi?


Eğer varsa kaç kez şöyle düşündün, Ben iyi davranıyorum. Ben çok sağlam bir Mesih inanlısıyım, Ben şunu yapmıyorum, ben bunu yapmıyorum... ve sonra, hatta gizliden gizliye kurtuluş için yeterli olduğunu düşündün mü? Bu tabloda yanlış olan şey nedir?


PAZAR


Temmuz 24


Kutsal Yazı’ya Dayanmak


Pavlus Galatyalılar’daki mektubunda şu ana kadar, görüşünü hem Yeruşalim’deki elçilere kadar ulaştırmak suretiyle (Gal 2:1–10) hem de Galatyalılar’ın kişisel tecrübelerinden faydalanarak, imanla aklanma müjdesini savundu (Gal 3:1–5). Pavlus şimdi Galatyalılar 3:6’dan başlayarak, müjdesinin nihaî teyidi için Kutsal Yazı’nın tanıklığına başvurmaktadır. Aslında Galatyalılar 3:6–4:31, Kutsal Yazı’dan kaynaklanan kademeli kanıtlardan oluşmuştur.


Pavlus Galatyalılar 3:6–8’de “Kutsal Yazı” hakkında ne anlatmak istiyor? Rom 1:2, 4:3, 9:17’yi göz önüne alın.


Pavlus’un Galatyalılar’a mektup yazdığı zamanda, “Yeni Ahit’in” mevcut olmadığını hatırlamak önemlidir. Pavlus ilk Yeni Ahit yazarıydı. Markos’un Müjdesi belki de dört müjdenin ilkiydi, fakat muhtemelen Pavlus’un ölümüne kadar yazılmamıştı (İ. S. 65)—yani Pavlus’un Galatyalılar’a yazdığı mektubundan yaklaşık onbeş yıl sonra. O halde Pavlus Kutsal Yazı’yı ima ettiğinde, aklında sadece Eski Ahit vardı.


Eski Ahit yazıları Pavlus’un öğretilerinde önemli bir rol oynar. Bunları ölü ayetler olarak değil, bilakis yetkili ve Allah’ın canlı Söz’ü olarak görür. 2.Timoteos 3:16’da şöyle yazmaktadır, “Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir” “Esinleme” olarak çevrilen sözcük theopneustos’dur. Sözcüğün ilk kısmı olan (theo) “Allah” demektir, ikinci kısmı ise “nefes” demektir. Kutsal Yazı, “Allah’ın nefesidir.” Pavlus, İsa’nın vaat edilen Mesih olduğunu göstermek (Rom 1:2), Hıristiyan yaşamına dair talimatlar vermek (Rom 13:8–10) ve öğretilerinin geçerliliğini kanıtlamak için (Gal 3:8, 9) Kutsal Yazı’yı kullanmaktadır.


Pavlus’un tam olarak kaç yüz kez Eski Ahit’ten alıntı yaptığını belirlemek çok zordur, ancak en kısaları olan Titus ve Filimon hariç tüm mektuplarında alıntılar mevcuttur.


Dikkatle Galatyalılar 3:6–14’ü okuyun. Bu ayetlerde Eski Ahit’ten alıntı yaptığı pasajları tanımlayın. Bu bizlere, Eski Ahit’in ne kadar yetkili olduğu konusunda ne söylemektedir?


Zaman zaman Kutsal Kitap’ın bir kısmının, diğer kısmından daha “esinlenmiş” olduğunu düşünüyor musun? 2.Timoteos 3:16’da Pavlus’un ifadesine dayanarak, bu yoldan sapmanın tehlikesi nedir?


PAZARTESI


Temmuz 25


Aklanmış Sayılmak


Müjde mesajını tasdiklerken, Pavlus’un Kutsal Yazı’dan neden İbrahim’e müracaat ettiğini düşünüyorsun? (Gal 3:6).


İbrahim, Yahudilikte merkez bir figürdü. Sadece Yahudi ırkının babası değildi, Pavlus’un zamanındaki Yahudiler de onu gerçek bir Yahudi’nin olması gereken prototipi olarak görüyorlardı. Birçokları tanımlayıcı özelliği olarak onun itaatine inanmakla kalmayıp, bu itaatten ötürü Allah’ın İbrahim’i aklamış olduğuna da inanıyordu. Her şeyden evvel, İbrahim vatanını ve ailesini terk etmiş, sünneti kabul etmiş ve Allah’ın buyruğu uyarınca oğlunu bile kurban etmeye razı olmuştu. İşte itaat budur! Sünnetteki ısrarlarıyla, Pavlus’un hasımları da kuşkusuz aynı hattı savunuyorlardı.


Ancak Pavlus yasayı tutmak yerine, bir iman örneği olarak İbrahim’e başvurarak—Galatyalılar’da dokuz kez—bunun tersini kanıtlamıştı.


Pavlus’un Yaratılış 15:6’dan yaptığı alıntıyı göz önüne alın. İbrahim’in imanının “ona doğruluk sayılması” ne demektir? (Ayrıca bkz. Rom 4:3–6, 8–11, 22–24.)


Aklanma, hukuk dünyasından alınan bir benzetme olsa da, sayıldı veya hesaplandı sözcüğü iş dünyasından gelmektedir. “Kredilendirmek” veya “bir şeyi birinin hesabına koymak” anlamına da gelebilir. Sadece Galatyalılar 3:6’da İbrahim için kullanılmakla kalmayıp, atayla ilişkili olarak başka yerlerde 11 kez daha geçmektedir. Bazı Kutsal Kitap versiyonlarında saydı, hesabına yazdı veya yükledi olarak çevrilmiştir.


Pavlus’un mecazına göre, hesabımıza yazılan şey doğruluktur. Ancak soru, Allah hangi temelde bizleri doğru saymaktadır? Kuşkusuz ki, Pavlus’un muhaliflerinin iddialarına karşılık, itaat temelinde olamaz. İbrahim’in itaati hakkında ne derlerse desinler, Kutsal Yazı İbrahim’in imanından dolayı Allah’ın bunu ona doğruluk saydığını söylemektedir.


Kutsal Kitap bu konuda çok açıktır: İbrahim’in itaati, onun aklanmasının temeli değildi; aksine neticesiydi. O aklanmak amacıyla bu şeyleri yapmadı; o zaten aklanmış olduğu için bunları yaptı. Aklanma itaate yöneltir, bunun tersi mümkün değildir.


Senin yaptığın şeyden dolayı değil, Mesih’in senin için yaptığı şeyden dolayı aklanmış olduğun düşüncesi üzerinde dur. Bu neden çok iyi bir haberdir? Bu gerçeği sahiplenmeyi nasıl öğrenebilirsin; yani geçmiş ve şimdiki zorluklarına rağmen, kişisel olarak sana uygun olduğuna nasıl inanabilirsin?


SALI


Temmuz 26


Eski Ahit’teki Müjde


“Kutsal Yazı, Tanrı’nın öteki ulusları imanlarına göre aklayacağını önceden görerek İbrahim’e, ‘Bütün uluslar senin aracılığınla kutsanacak’ müjdesini önceden verdi” (Gal 3:8). Pavlus sadece müjdenin İbrahim’e vaaz edildiğini değil, bunu vaaz edenin de Allah olduğunu söylüyor; o halde gerçek müjde olmalıydı. Fakat Allah müjdeyi İbrahim’e ne zaman vaaz etmişti? Pavlus’un Yaratılış 12:3’ten yaptığı alıntı, onu Yaratılış 12:1–3’te andığında, Allah’ın aklında İbrahim ile yaptığı antlaşmanın olduğuna işaret etmektedir.


Yaratılış 12:1–3’ü okuyun. Bu bize Allah’ın İbrahim ile yaptığı antlaşmanın doğası hakkında ne söylüyor?


Allah’ın İbrahim ile yaptığı antlaşmanın temeli, Allah’ın ona yaptığı vaatlere odaklanmaktadır. Allah İbrahim’e dört kez “Yapacağım” dedi. Allah’ın İbrahim’e yaptığı vaatler müthiştir, çünkü bunlar tamamen tek taraflıdır. Tüm vaatleri yapan Allah’tır; İbrahim ise hiçbir şey vaat etmemektedir. Bu, birçok insanın Allah ile nasıl bağlantı kurmaya çalışmasına ters bir durumdur. Bizler genellikle Allah karşılık olarak bizler için bir şey yaparsa, O’na hizmet edeceğimizi vaat ederiz. Fakat bu legalizmdir. Allah İbrahim’den bir şey vaat etmesini istemedi, aksine Kendi vaatlerini imanla kabul etmesini istedi. Tabii ki bu kolay bir görev değildi, zira İbrahim kendisine değil, tamamen Allah’a güvenmeyi öğrenmeliydi (Bkz. Yaratılış 22). İbrahim’e yapılan çağrı, bu nedenle müjdenin esası olan imanla kurtuluşu simgelemektedir.


Bazıları yanlışlıkla Kutsal Kitap’ın iki çeşit kurtuluşu öğrettiği sonucuna varırlar. Onlar, Eski Ahit çağlarında kurtuluşun emirlere uymayı temel aldığını; daha sonra bu iyi gitmediğinden dolayı Allah’ın yasayı feshederek, imanla kurtuluşu mümkün kıldığını iddia ederler. Bu gerçeği yansıtmamaktadır. Pavlus’un da Galatyalılar 1:7’de yazdığı gibi, sadece tek müjde vardır.


Sadece imanla kurtuluş hakkında Eski Ahit’te başka ne gibi örnekler bulabilirsin? Örn. bkz. Lev 17:11, Mez 32:1–5, 2Sa 12:1–13, Zek 3:1–4.


Sık sık “ucuz lütuf” ifadesini duyarız. Evet, bu yanlış bir adlandırmadır. Lütuf ucuz değildir—o bedavadır (en azından bizim için). Fakat bizler, buna kendiliğimizden bir şeyler katabileceğimizi veya günaha bir bahane olarak kullanacağımızı düşünerek, onu mahvederiz. Kendi tecrübene göre bu iki yoldan hangisine eğilimlisin ve bunu nasıl durdurabilirsin?


ÇARŞAMBA


Temmuz 27


Lanetten Kurtuluş (Gal 3:9–14)


Pavlus’un hasımları hiç şüphesiz Galatyalılar 3:10’daki cüretli sözler karşısında afallamışlardı. Kendilerinin kesinlikle lanet altında olduklarını düşünmemişlerdi; aksine itaatlerinden dolayı bereketlendirilmeyi bekliyorlardı. Ancak Pavlus söylediklerinde çok samimiydi: “Yasa’nın gereklerini yapmış olmaya güvenenlerin hepsi lanet altındadır. Çünkü şöyle yazılmıştır, ‘Yasa Kitabı’nda yazılı olan her şeyi sürekli yerine getirmeyen herkes lanetlidir’ ”.


Pavlus birbirinden tamamen farklı iki alternatifi kıyaslamaktadır: imanla kurtuluş ve işlerle kurtuluş. Yasa 27 ve 28’de vurgulanan antlaşma bereketleri ve lanetler çok açıktı. İtaat edenler bereketlendirilecek, itaatsizlik edenler ise lanetlenecekti. Yani bir kişi Allah’ın kabulüne erişmek için yasaya itaate inanmak istiyorsa, o zaman tüm yasaların tutulması gerekiyordu. Neleri takip etmek istediğimizi seçme özgürlüğüne sahip değiliz; ayrıca Allah’ın tek tük yaptığımız hataları görmezden gelmeye razı olduğuna da hükmetmemeliyiz. Ya hep ya hiç.


Bu tabii ki sadece diğer uluslardan olan imanlılar için değil, aynı zamanda Pavlus’un legalist hasımları için de kötü bir haberdi, zira “herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı” (Rom 3:23). Ne kadar iyi olmaya çalışırsak çalışalım, sadece yasa bizleri yasayı ihlal edenler olarak kınar.


Mesih bizleri yasanın lanetinden nasıl kurtardı? Bkz. Gal 3:13, 2Ko 5:21.


Pavlus, Allah’ın bizler için Mesih’te ne yaptığını açıklamak adına başka bir metafor sundu. Kurtarmak sözcüğü, “geri satın almak” demektir. Rehineyi kurtarmak adına ödenen fidye parası veya bir köleyi özgür bırakmak adına ödenen bir bedel için kullanılmaktaydı. Günahın bedeli ölüm olduğu için, yasayı tutmada başarısızlığın laneti çoğunlukla ölüm cezasıydı. Kurtuluşumuz için ödenen fidye değersiz değildir; bu Allah’ın kendi Oğlu’nun yaşamına mâl olmuştur (Yuhanna 3:16). İsa günahın taşıyıcısı olmakla, bizleri günahın lanetinden kurtardı (1Ko 6:20, 7:23). O, bize gelen laneti Kendi üzerine almaya razı oldu ve bizim adımıza günahın tüm cezasına katlandı (2Ko 5:21).


Pavlus, Kutsal Yazı’dan bir kanıt olarak Yasa 21:23’den alıntı yapmıştı. Yahudi geleneğine göre, infazdan sonra ceset bir ağaç üzerine asılıyorsa, kişi Allah’ın laneti altındaydı. İsa’nın çarmıhtaki ölümü bu lanetin bir örneği olarak görülmekteydi (Elç 5:30, 1Pe 2:24).


O halde çarmıhın, Mesih’in Allah tarafından lanetlenmiş olduğu düşüncesini kavrayamayan bazı Yahudiler için tökezleme taşı olmasına şaşırmamak gerekir. Fakat tam olarak Allah’ın planı buydu. Evet, Mesih laneti taşıdı, fakat bu O’nun değil, bizim lanetimizdi!


PERŞEMBE


28 Nisan


EK ÇALIŞMA: “Tüm insanlığın yaptığı kötülüklerin yükü Mesih’in üzerine yüklendi. Bizleri Yasa’nın lanetinden kurtarmak adına Yasa’yı çiğneyenlerle eşit tutuldu. Adem’den beri insanlığın işlediği günahlar O’nun kalbine yük oldu ve Tanrı’nın günaha duyduğu öfke, insanlığın tanrısızlığa doğru sürüklenmesi Mesih’in ruhunu karamsarlıkla doldurdu. Mesih tüm yaşamı boyunca günahkar insanlığa Tanrı’nın lütfunun müjdesini ve Baba’nın affedici sevgisini iletmiştir. En büyük günahkarları bile kurtarmak O’nun hedefi olmuştur. Fakat şimdi kendisi günahın korkunç yükü altında iken Tanrı’nın merhamet dolu yüzünü görememektedir. Bu O’nun, insanlığın asla anlayamayacağı kadar büyük bir acı çekmesine neden olur, zira Tanrı’nın varlığı bu saatte çekilmiştir. Bu O’nun duyduğu bedensel acıdan bile daha büyük bir acıdır.”—Ellen G. White, Sevgi Öğretmeni, S. 744.


“Luther şimdi gerçeğin savunuculuğu görevine cesaretle başlıyordu. Sesi, samimi ve ciddi bir uyarı olarak kürsüden duyuldu. Günahın çirkin karakterini insanların önüne koyuyor, onlara insanın kendi çalışması ile günahın suçunu azaltmasının ya da cezasından kurtulmasının imkânsız olduğunu öğretiyordu. Günahkârı Allah’a yönelerek tövbe etmek ve Mesih’e iman haricinde hiçbir şey kurtaramazdı. Mesih’in lütfu satın alınamaz; karşılıksız bir armağandır. İnsanlara endüljansları satın almamalarını, bunun yerine çarmıha gerilmiş olan Kurtarıcı’ya imanla bakmalarını öğütledi.”—The Great Controversy, S. 129.


TARTIŞMA SORULARI:


Bugün bile kendi inanlı topluluğumuzda kurtuluşun sadece imanla olduğunu, işlerimizin haricinde Allah’ın lütfunun Mesih aracılığıyla bizleri kurtardığını kabullenmekte güçlük çekenler mevcuttur. Bazılarının bu önemli gerçeği kabul etmelerindeki tereddüdün arkasında ne yatmaktadır?


Pavlus işlerle kurtuluş hakkındaki teolojik hata konusunda çok sert konuşmuştu. Bu, bizlere iyi teolojinin önemi konusunda ne söylemelidir? İnanlı topluluğu olarak, eğer gerekirse bizler arasında yanlış şeyler öğretildiğinde neden şiddetle karşı durmalıyız?


ÖZET: Başlangıçtan sona dek Hıristiyan yaşamında, kurtuluşumuzun temeli sadece Mesih’e imanda yatmaktadır. İbrahim Allah’ın vaatlerine iman ettiğinden dolayı doğru sayıldığı için, aynı doğruluk armağanı bugün İbrahim’in imanını paylaşan herkes için geçerlidir. Hatalarımızdan dolayı cezalandırılmamızın tek nedeni, İsa’nın bizim yerimize ölmek suretiyle, günahlarımızın bedelini ödemiş olmasıdır.


CUMA


*Temmuz 29–Ağustos 4


Vaadin Önceliği






Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Gal 3:15–20, Yar 9:11–17, Mat 5:17–20, Çıkış 16:22–26, Yar 15:1–6.


HATIRLAMA METNİ: “Çünkü miras Yasa’ya bağlıysa, artık vaade bağlı değildir. Ama Tanrı mirası İbrahim’e vaatle bağışlamıştır” (Galatyalılar 3:18).


Birisi bir politikacıya şöyle bir soru sormuştu, “Kampanya süresince yapmış olduğun tüm vaatleri tuttun mu?” Şöyle yanıtladı, “Evet... şey, en azından tutmaya niyetlendiklerimi.”


Kim, şu ya da bu zamanda tutulmamış bir vaat olayıyla karşılaşmamıştır? Kim, verdiği bir sözü yerine getirmemiş veya kendisine verilen vaat tutulmamıştır?


İnsanlar bazen kesinlikle tutmaya niyetli oldukları sözler verirler, ama sonra tutmazlar; bazıları da söz ağızlarından veya yazı parmaklarından çıkarken, hepsinin yalandan ibaret olduğunu bilerek vaatler verirler.


Bizler için iyi olan, Allah’ın vaatlerinin tamamen farklı bir yapısı vardır. Allah’ın Söz’ü kesin ve değişmezdir. “Bunları söyledim, kesinlikle yerine getirecek, tasarladığımı yapacağım mutlaka” diyor Rab (Yşa 46:11).


Bu haftaki çalışmamızda Pavlus, dikkatimizi Allah’ın İbrahim’e vaadi ile İsrail’e 430 yıl sonra verilen yasa arasındaki ilişkiye çekiyor. Her ikisi arasındaki ilişki nasıl anlaşılmalıdır ve bunun müjdenin vaazı ile ilgisi nedir?


*5 Ağustos Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

Temmuz 30


Yasa ve İman (Gal 3:15–18)


Hasımları İbrahim’in yaşamının öncelikle imanla karakterize edildiğini kabullenmiş olsalar bile, Pavlus onların Allah’ın neden İbrahim’den dörtyüz yıl sonra İsrail’e yasayı verdiği konusunda soruları olacağını biliyordu. Yasanın verilmiş olması, önceki düzenlemeyi iptal etmez mi?


Pavlus’un, kişinin nihaî isteği ve vasiyeti ile Allah’ın İbrahim ile yapmış olduğu antlaşmayı karşılaştırmasının amacı nedir? Gal 3:15–18.


Bir anlaşma ile ahit genelde birbirinden farklıdır. Anlaşma, iki veya daha çok kişi arasında müşterek olan yapılan, çoğunlukla “kontrat” veya “mukavele” olarak adlandırılan tipik bir sözleşmedir; buna karşın ahit tek bir kişinin deklarasyonudur. Eski Ahit’in Grekçe çevirisi olan Septuaginta, Allah’ın İbrahim ile olan antlaşmasını ifade ederken hiçbir zaman tipik anlaşmalar veya sözleşmelerde kullanılan Grekçe (syntheke) sözcüğünü kullanmaz. Bunun yerine vasiyet veya ahit için kullanılan (diatheke) sözcüğünü kullanır. Neden? Belki de çevirmen Allah’ın İbrahim ile olan antlaşmasının, iki birey arasında bağlayıcı vaatlerin yapıldığı bir sözleşme olmadığını biliyordu. Tam tersine Allah’ın antlaşması, O’nun kendi isteminden başka hiçbir şeye dayanmıyordu. “Eğer’ler, ve’ler veya ama’lar” gibi bağlaçlar eklenmemişti. İbrahim sadece Allah’ın sözüne inanacaktı.


Pavlus, “ahit” ve “antlaşma” sözcüklerinin bu çifte anlamını ele alıp, Allah’ın İbrahim ile yaptığı antlaşmanın belirgin özelliklerini vurgulamaktadır. İnsanî ahitte olduğu gibi Allah’ın vaadi de belirgin bir yararla ilişkilidir, yani İbrahim ve soyuyla (Yar 12:1–5, Gal 3:16); ayrıca bir mirası da içermektedir (Yar 13:15, 17:8, Rom 4:13, Gal 3:29). Pavlus için en önemli şey, Allah’ın vaadinin değişmez tabiatıdır. Aynı şekilde bir kez yürürlüğüğe girdiğinde insanın iradesinin değiştirilemeyeceği gibi, Musa aracılığıyla yasanın verilmesi, Allah’ın daha önce İbrahim’le yaptığı antlaşmayı ortadan kaldıramaz. Allah’ın antlaşması bir vaattir (Gal 3:16), ve Allah asla bir vaat kırıcı değildir (Yşa 46:11, İbr 6:18).


Şu pasajlarda antlaşma sözcüğünü vaat ile değiştir. Her pasajdaki “antlaşma” sözcüğünün tabiatı nedir? Allah’ın antlaşmasının vaat olarak anlaşılması, pasajın anlamını nasıl netleştirmektedir ve antlaşmanın ne olduğunu daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır? (Yar 9:11–17, 15:18, 17:1–21). Ayrıca Allah’ın karakteri ve O’na nasıl güvenebileceğimiz konusunda bizlere ne öğretmektedir?


PAZAR


Temmuz 31


İman ve Yasa (Rom 3:31)


Pavlus, kişinin Allah ile ilişkisinde imanın üstünlüğünü sert bir şekilde savunmuştu. Tekrar tekrar, ne sünnetin ne de “yasanın gereklerini yapmanın” kurtuluş için bir ön şart olmadığını vurgulamıştı, “Çünkü hiç kimse Yasa’nın gereklerini yaparak aklanmaz” (Gal 2:16). Bundan başka imanlının tanımlayıcı işareti, yasanın gereklerini yapmak değil, imandır (Gal 3:7). Yasanın gereklerini yapmanın sürekli reddedilmesi şu soruyu akla getiriyor, “O halde, yasanın hiç değeri yok mu? Allah yasayı sonlandırdı mı?”


Kurtuluş, yasanın gereklerini yaparak değil, imanla olduğundan, Pavlus imanın yasayı ortadan kaldırdığını mı ima ediyor? Şu ayetler bizlere bu konuda ne söylüyor? Rom 3:31’i Rom 7:7, 12; 8:3 ve Mat 5:17–20 ile karş.


Romalılar 3’teki Pavlus’un görüşü, Galatyalılar’da iman ve yasa hakkındaki tartışmasıyla paralellik göstermektedir. Yorumlarının imanı yasa pahasına yücelttiğini iddia eden bazılarına, Pavlus şu oturaklı soruyu sormaktadır, “Öyleyse biz iman aracılığıyla Kutsal Yasa’yı geçersiz mi kılıyoruz?” Romalılar 3:31’de “geçersiz kılmak” olarak çevrilen sözcük, katargeo’dur. Pavlus’un sık sık kullandığı bu sözcük, “ortadan kaldırmak” (Rom 3:3), “etkisiz kılmak” (Ef 2:15), “hiçe indirmek” (1Ko 1:28) ve hatta “mahvetmek” (1Ko 6:13) anlamlarına gelmektedir. Açıkçası eğer Pavlus, bugün bazı insanların onun böyle öğrettiğini iddia ettiği gibi, yasanın bir şekilde çarmıhta ortadan kaldırıldığı fikrini desteklemek isteseydi, tam zamanı olurdu. Fakat Pavlus sadece bu hassaslığı katı bir hayır ile reddetmekle kalmamış, müjdesinin yasayı “kanıtladığını” da vurgulamıştır!


“İmanla aklanma planı, kefaret kurbanlığını talep ve temin etmede Allah’ın yasaya olan ilgisini göstermektedir. İmanla aklanma yasayı ortadan kaldırsaydı, o zaman günahkârı günahlarından kurtarmak ve böylece onu Allah ile barıştırmak için Mesih’in kefaret edici ölümüne gerek kalmazdı.


“Üstelik gerçek iman, O’nun yasasına itaatkâr bir yaşamda, Allah’ın istemini gerçekleştirmek için kendi içerisinde koşulsuz rızayı içerir... Kurtarıcı’yı tam bir yürekle sevmeyi temel alan gerçek iman, sadece itaate yönlendirir.”—The SDA Bible Commentary, Cilt 6, S. 510.


Pavlus, gerçekten imanın yasayı ortadan kaldırmış olduğunu ima etmiş olsaydı, bunun neler getirmiş olabileceğini düşün. O zaman örneğin zina, veya hırsızlık ve hatta cinayet günah olmaktan çıkmaz mıydı? Sadece Allah’ın yasasına itaat etmiş olsaydın, acı, ızdırap ve kederden ne kadar esirgeneceğini düşün. Allah’ın yasasına itaatsizliğin neticesi olarak sen veya başkaları ne gibi acılar yaşadı?


PAZARTESİ


Ağustos 1


Yasanın Amacı


Galatyalılar 3:19–29’da Pavlus “yasaya” birçok referans yapmaktadır. Galatyalılar’ın bu bölümünde Pavlus’un öncelikle ima ettiği yasa hangisidir?


19 ayette bu sözcük geçene dek, yasanın sadece geçici olduğuna işaret ettiğine inanan bazıları bu pasajın, yasanın amacı çarmıhta yerine gelmiş ve böylece sona ermiş olduğundan, törensel yasaları kastetmiş olması gerektiğini düşünmüşlerdi. Bu kendi içinde bir anlam ifade etmiş olsa da, Galatyalılar’da Pavlus’un ima etmek istediği şey bu değildir. Hem törensel hem de ahlâki yasalar, ihlalden dolayı Sina’da “eklendiğinden” şu soruyu düşünmekle, Pavlus’un öncelikle ahlâki yasayı aklından geçirmiş olabileceğini göreceğiz.


Pavlus yasanın eklenmiş olduğunu mu söyledi? Neye eklendi ve neden? Gal 3:19 ve Rom 5:13, 20’yi karş.


Pavlus, yasanın sanki orijinal hükmü yürürlükten kaldırmışçasına bir çeşit eklenti gibi Allah’ın İbrahim ile olan antlaşmasına eklendiğini söylemiyor. Yasa Sina’dan çok önce de yürürlükteydi (Bkz. yarınki çalışmamız). Pavlus aksine yasanın İsrail’e tamamen farklı bir amaçla verildiğini ima etmektedir. İnsanları yeniden Tanrı’ya ve imanla O’na gelen herkese Allah’ın sunduğu lütfa yönlendirmekteydi. Yasa, bizlere günahkâr durumumuzu ve Allah’ın lütfuna olan ihtiyacımızı gösterir. Yasa, kurtuluşu “kazanmak” için bir tür program olmayı amaçlamamaktadır. Tam tersine Pavlus’un dediği gibi, “suç çoğalsın” (Rom 5:20) diye verilmişti; yani yaşamımızdaki günahı daha net olarak göstermek için (Rom 7:13).


Törensel yasalar Mesih’e işaret edip, Kurtarıcı’nın kutsallığını ve gerekliliğini vurgularken, ahlâki yasa “...yapmayacaksın” ifadeleriyle günaha işaret eden, günahın sadece doğal yapımızın bir parçası olmadığını, aksine Allah’ın yasasını ihlâl etmek olduğunu göstermektedir (Rom 3:20; 5:13, 20; 7:7, 8, 13). İşte bu yüzden Pavlus şöyle söylemektedir, “yasanın olmadığı yerde yasaya karşı gelmek de söz konusu değildir” (Rom 4:15). “Yasa bir büyüteç gibi işlev görmektedir. Bu araç, aslında kumaşı kirleten kirli lekelerin sayısını arttırmıyor, fakat onların daha çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmalarını sağlıyor ve çıplak gözle görülenlere nazaran daha fazlasını gösteriyor.”—William Hendriksen, New Testament Commentary, Exposition on Galatians (Grand Rapids, Mich.: Baker Book House, 1968), S. 141.


SALI


Ağustos 2


Allah’ın Yasa’sının Sürekliliği


Pavlus’un, yasanın Sina Dağında eklendiği ifadesi, onun daha önce mevcut olmadığını mı ima ediyor? Eğer değilse, Sina Dağından öncesi ve sonrası arasındaki fark nedir? Yar 9:5, 6; 18:19; 26:5; 39:7–10; Çıkış 16:22–26’yı okuyun.


Allah’ın İbrahim’e yasasını gök gürlemesi, şimşek ve ölüm cezasıyla açıklamaya ihtiyacı yoktur (Çıkış 19:10–23). O halde Allah İsraillilere yasasını neden bu tarzda vermişti? Çünkü Mısırdaki kölelikleri boyunca İsrailliler Allah’ın yüceliğini ve O’nun yüksek ahlâk standartlarını gözden kaybetmişlerdi. Bunun sonucu olarak, kendi günahlarının boyutunun ve Allah’ın yasasının kutsallığının farkına varmaları gerekiyordu. Sina’daki vahiy işte bunu gerçekleştirmişti.


“Vaadi alan ve İbrahim’in soyundan gelen Kişi gelene dek” yasanın antlaşmaya eklenmesi ifadesiyle, Pavlus ne ima etmektedir? Gal 3:16–19.


Birçokları bu ayetten, yasanın Sina Dağında geçici olarak verildiğini anlamaktadır. İbrahim’den 430 yıl sonra gelmiş ve Mesih geldiğinde sonra ermiştir. Ancak bu yorum, Romalılar’da Pavlus’un yasa hakkında söyledikleriyle olduğu kadar, Matta 5:17–19 gibi Kutsal Kitap’ın diğer pasajlarıyla da çelişmektedir.


Okuyucuların bu pasaj hakkında sık sık yaptığı hata, ... dek sözcüğünün her zaman sınırlı bir zaman dilimini ima etmesidir. Durum aslında böyle değildir. Rab’den korkan kişiyi tarif eden Mezmurlar 112:8 şöyle demektedir, “Gözü pektir, korku nedir bilmez, düşmanlarının yenilgisini görünceye dek.” Bu ifade, onun zafer kazanınca korkmaya başlayacağı anlamına mı geliyor? Vahiy 2:25’de İsa şöyle diyor, “Ben gelinceye dek sizde olana sımsıkı sarılın” İsa, geldiğinde artık sadık olmamız gerekmediğini mi ima ediyor?


Yasanın rolü, Mesih’in gelişiyle sona ermemişti. Yasa mevcut oldukça, günaha işaret etmeye devam edecektir. Pavlus’un söylediği şey, Mesih’in gelişinin insanlık tarihinde belirleyici bir dönüş noktasını işaretlediğidir. Mesih, yasanın hiçbir zaman yapamayacağı şeyi yapabilir—günah için gerçek ilacı sağlar, yani günahkârı aklar ve Ruh’u ile onlarda Kendi yasasını gerçekleştirir (Rom 8:3, 4).


Hiç şöyle düşündün mü, Eğer Rab benim için şunu veya bunu yapsaydı, artık hiç şüpheye düşmez ve O’nu sorgulamazdım? Sina’da İsrailliler Allah’ın kudretini çok açık ve net bir şekilde gördüler—ancak yine de neler yaptılar? Bu durum, size gerçek imanın ne olduğu ve buna nasıl sahip olup, korumamız gerektiği konusunda ne söylemelidir? (Bkz. Kol 2:6).


ÇARŞAMBA


Ağustos 3


Vaadin Üstünlüğü


“Çöldeki topluluğun arasında yaşamış, Sina Dağı’nda kendisiyle konuşan melekle ve atalarımızla birlikte bulunmuş olan odur. Bize iletmek üzere yaşam dolu sözler aldı” (Elç 7:38).


Galatyalılar 3:19, 20’de, Pavlus düşünceler trenine, yasanın lütuf antlaşmasını ortadan kaldırmadığıyla devam ediyor; bu önemlidir, zira eğer hasımlarının teolojisi doğru olsaydı, yasa öyle yapardı. O halde, Allah’ın lütfunun bizleri kurtarmasına karşın, kendi yasayı tutma davranışımıza bel bağladığımızda, günahkârlar olarak pozisyonumuzun ne olacağını düşünün. Sonunda umutsuz kalırdık.


Pavlus’un Galatyalılar 3:19, 20’deki yorumunun detayları zor anlaşılır olsa da, temel noktası açıktır; yasa vaade bağımlıdır, zira melekler ve Musa aracılığıyla iletilmiştir. Yasayı vermede meleklerin bağlantısı, Çıkış kitabında anılmasa da, Kutsal Yazı’nın birkaç yerinde geçmektedir (Yas 33:2; Elç 7:38, 53; İbr 2:2). Pavlus, Mesih’e referans olarak 1.Timoteos 2:5’de aracı sözcüğünü kullanmaktadır, fakat onun bu yorumu, burada aklından Yasa 5:5’i geçirmiş olacağını telkin etmektedir, ki burada Musa şöyle söylemişti, “O zaman RAB’bin sözünü size bildirmek için RAB ile sizin aranızda durdum.”


Sina Dağında sayısız meleğin katılımı ile yasanın verilişi ne kadar muhteşem olsa da ve yasa verici olarak Musa ne kadar önemli olsa da, yasanın verilişi dolaylıydı. Buna karşın Allah’ın vaadi doğrudan İbrahim’e (dolayısıyla da tüm inanlılara) yapılmıştı, zira orada aracıya gerek yoktu. Sonunda yasa ne kadar önemli olsa da, o imanla lütuf sayesinde kurtuluş vaadinin vekili değildir. Tam tersine, yasa gerçekte bu vaadin ne kadar harika olduğunu daha iyi anlamamıza yardımcı olur.


İbrahim’in doğrudan Allah ile karşılaşmasının doğasını tarif et. Burada Allah ile böyle bir yakınlaşmanın yararı neydi? Yar 15:1–6, 18:1–33, 22:1–18’i gözönüne alın.


Kutsal Kitap’ta insanların Allah ile karşılaşmalarını içeren diğer örnekleri düşünün—Aden’de Adem ve Havva (Yaratılış 3); Yakup’un merdiveni (Yaratılış 28); Şam yolundaki Pavlus (Elç 9). Belki sen böyle dramatik bir şeyle karşılaşmadın, ama Allah sana Kendisini hangi yolla gösterdi? Ayrıca kendine şunu sor, kişisel yaşamında İbrahim’in Allah ile tecrübe edindiği gibi bir ilişkiye ve yakınlığa sahip olmaktan seni alıkoyan şey ne? Eğer varsa, değişim için ne gibi adımlar atabilirsin?


PERŞEMBE


5 Mayıs


EK ÇALIŞMA: “Uzun yıllar köle olarak yaşayan halk İbrahim’le yapılan antlaşmanın bilgisini ve ilkelerini yitirmişti. Onları Mısır’dan kurtaran Tanrı, gücünü ve merhametini yeniden göstermek istedi. Böylece halkını kendi sevgisine yönelterek onlara güven aşılamak istedi. Halkını kölelikten kurtararak onları kendisine bağladı.


“Ne var ki İsrail halkı, Tanrı’nın kutsallığına yabancıydı. Kendi yüreklerinin günahkârlığı, Tanrı’nın yasasına uymalarını olanaksız kılıyordu. Bunun için de bir Kurtarıcı’ya ihtiyaçları vardı.”—Ellen G. White, Geçmişten Sonsuzluğa, 1. Cilt, S. 205.


“Sina’dan büyük bir ihtişamla söylenen Allah’ın yasası, günahkârın kınanmasının bir telaffuzuydu. Bu, yasanın suçlayıcı alanıydı, ancak içinde bağışlama veya kurtarma gücü yoktu.”—Ellen G. White Comments, The SDA Bible Commentary, Cilt 6, S. 1094.


TARTIŞMA SORULARI:


Genel anlamda vaat kavramını düşün, özellikle de tutulmayanları. Sana karşı sözlerini tutmayanlar hakkında kendini nasıl hissettin? Kişinin sözünü tutmaya niyetli olması ama sonrasında fikrini değiştirip tutmaması veya yapamaması ile kişinin bunu hiçbir zaman tutamayacağını fark etmiş olman arasındaki fark nedir? Netice ne olursa olsun, söz tutulmadığında güven seviyene ne oldu? Allah’ın vaatlerine güvenebileceğini bilmek, senin için ne anlama geliyor? Ya da belki de soruyu şöyle sormalıyız, Öncelikli olarak Allah’ın vaatlerine güvenmeyi nasıl öğrenebilirsin?


Hangi bakımlardan çevremizin etkisiyle, Allah’ın bize vermiş olduğu önemli gerçekleri gözden kaybetme derecesine gelme tehlikesi içindeyiz? Bu bozucu etkilerin neler olduğunu nasıl fark edebilir ve sonrasında bunlara nasıl karşı koyabiliriz?


ÖZET: Sina’da yasanın verilmesi, ne Allah’ın İbrahim’le yaptığı vaadi geçersiz kılmış, ne de yasa vaadin hükümlerini değiştirmişti. Yasa, insanlar kendi günahkârlıklarının gerçek boyutunun farkına varsınlar ve Allah’ın İbrahim’e ve onun soyuna verdiği vaadin gerekliliğini anlasınlar diye verilmişti.